İbrahim pehlivan ve oğlu Said Beşir, bu yolculukta da Yusuf'la gelmeyi çok istemişlerdi. Onlar da, Gelibolu ve Çardak'ı, Kırkpınar'ın doğmasına sebep olan kırk yiğidin Avrupa'ya geçiş güzergahını görmeyi, destanı yerinde yaşamayı ve en önemlisi de Yusuf'un güreşini seyretmeyi çok istiyorlardı. Said Beşir, hem kantar memuru olarak çalışıyor hem de zamanın alimlerinden dini bilgilerini kuvvetlendiriyordu. Said Beşir'in, hesap bilgisi çok kuvvetliydi, dört işlemi kağıda kaleme ihtiyaç duymadan yapıyordu. İbrahim Pehlivan, oğlunun boğazından haram lokma girmemesine, dini bilgilerini iyi öğrenmesine çok gayret ediyordu, şimdi sıra gelin bulmaya gelmişti. Said Beşir'e gerekli izinleri alarak birlikte yola çıkmışlardı. 1894'ün Ekim ayında, güreş, alperenler yolundaki Yusuf, çok durgundu. Bir hafta, kadar önce Mümin Pehlivan ile görüşmüşlerdi. Mümin Pehlivan gözleri nemli bir halde, "Koca ustam, hakkını helal et, benim güreş hayatım bitti. Hekimler artık güreş yapamayacağımı söylediler. Memleketim Kavala'ya dönüyorum. Seninle ermeydanında karşılaşmak, şöyle kıran kırana, mertçe bir daha güreş yapmak, yarım kalan güreşimizi neticelendirmek için inan ki ömrümün geri kalan günlerini severek verirdim. Sanki bana, 'Bre haddini bilmez, sen kimsin de Yusuf pehlivan gibi birini künde ile atmağa kalkarsın, bak neticesi böyle olur' dendi. Fakat asıl verilen mesaj, ' Büyüklük, noksan olmamak yalnızca Allahü teala içindir, kul, kibire düştüğü, en güçlüyüm dediği anda işin biter' olmalı. Kader, kısmet, elden ne gelir. Senin Aliço tarafından mağlup ilan edilmen sebebiyle inan ki çok üzgünüm. Sen de şahit oldun, hadise tamamen benim dışımda gelişti. Ne olur hakkını helal et de, gönül huzuruyla memleketime döneyim" demişti. Yusuf, dünya ahiret bütün haklarını helal ettiğini söyleyip, '"Üzülme, vaki olanda, meydana gelende mutlaka bir hayır vardır." diyerek Mümin Pehlivanı teselli etmeğe çalışmıştı, ama o da biliyordu ki, Mümin için güreşten kopmak, diri diri mezara gömülmekle aynı şeydi. Ve gözyaşı içinde helalleşip ayrılmışlardı. Yusuf, mutlaka Kavala'ya gelip Mümin Pehlivanı ziyaret edeceğini söylemiş, Mümin de, eğer gelirse bütün dünyayı kendisine vermişler gibi sevineceğini beyan etmişti. İşte bu duygular içindeki Koca Yusuf, güreşmek için Çardak yolunda, Mümin Pehlivan da bir daha güreşe dönmemek üzere Kavala'daydı. Yusuf ve beraberindekiler, Şehzade Süleyman'ın kabrini ziyaret ederken hoş sohbet biriyle tanıştılar. Bolayırda oturan ve güreşlere çok meraklı, buraları avucunun içi gibi bilen altmış yaşlarında Balıkçı Hüseyin isimli şahıs, severek onlara rehberlik yapacağını belirtti. Onları ilk önce Şehzade Süleyman'ın Rumeli, Avrupa yakasına çıktığında, iki rekat şükür namazı kıldığı ve Şükür Tepesi olarak anılan yere götürdü. Yusuf, bu mübarek yeri görünce Şehzade Süleyman ve kırk akıncısıyla birlikte bir sal ile Rumeli'ye geçmiş gibi etkilendi. Mevlidin yazarı Süleyman Çelebi'nin dedesi Şeyh Mahmud'un söylediği; "Keramet gösterip halka suya seccade salmışsın/Rumelin yakasın dest-i takva ile almışsın" mısraları aklına geldi. Balıkçı Hüseyin, onları gezdirdi, gezdirmekle kalmayıp anlattı: "Gelibolu'nun gönül erleri arasındaki ismi Gülübol'dur, yani evliyası bol manasına gelir. Burada, iki büyük evliya Yazıcızade kardeşler yatar. Bu iki kardeşin Ahmediyye ve Muhammediyle adlı eserleri, Mızraklı İlmihal kitabıyla birlikte Abdülhamid Han tarafından bütün Osmanlı mülküne, en ücra köylere kadar parasız dağıtılmıştır. Büyük denizci Piri Reis'in doğum yeridir."