Yusuf'un yanında 40 yaşlarında kara-yağız bir kimse oturuyordu. O kızgınlıkla farketmemişti. Dertleşecek birinin çıkması Yusuf'u sevindirdi: -Evet, güleştirmediler. Neymiş, ben, başaltı pehlivanları ayarındaymışım, dün büyükortada birinci olmuşum. Ama şu sakallı pehlivan Deli Hafız da bizim memlekette başta güleşiyordu. Ona bi şey demediler. Yalnızım, ustam yok diye bana böyle yapıyorlar. Kara-yağız kimse alıcı gözüyle Yusuf'a baktı, şöyle bir tepeden tırnağa süzdü: -Yalnız mısın? Arkadaşın yok mu? -Yok efendim. -Peki ustan da mı yok. -Vardı ama burada değil. -Nerelisin? -Şumnulu? -Şumnu mu? Ooo, Deliorman'dan, pelvanlar, yiğit insanlar diyarındanmışsın. Ustan niçin seninle gelmedi? Ustasını hatırlaması, Yusuf'un, zaten garip olan gönlünü iyice garipleştirmiş, burun direğini sızlatmıştı: -Ustam, Urus Harbinden hemen önce Türkiye'ye göç etmişti, o günden bugüne kendisinden haber alamadım. -Ustan kimdi be yiğidim? -Nasuhçulu İsmeyil Pelvandı. Yusuf, ustasına saygısından Kel İsmeyil Pehlivan diyememişti. Ama karşısındaki bu noksanı tamamladı: -Kel İsmeyil Pelvan mı? Yusuf kızararak "Evet" dedi. -Yaa, İsmeyil Pelvan ustandı ha? Çok mert, çok yiğit bir adamdır, güleşte de çok ustadır. Allah için seni iyi yetiştirmiş. Büyükortada güreşemedim diye hiç üzülme. Dün seni seyrettim. Sen tam bir başaltı pehlivanısın. Hatta, usta bir pehlivana çırak olursan iki seneye kalmaz başa çıkar, başta da Aliço ile bile başa baş güleş çıkarırsın. Görüyorum ki başaltında güreşmekten çekiniyorsun, bunda da haklısın. Bu işler yalnız olmaz. Yalnız başına güleş kovalanmaz. İki üç pelvan bir olup seni çılgara düşürürler, pelvanlık hayatını bitirirler. -Doğru söylüyorsun ama ne yapabilirim. Moskof savaşından sonra Deliorman'da pek pelvan kalmadı, hepsi Türkiye'ye göç etti, ustamı da kaybettim. Karayağız adam şöyle bir iç geçirdi, Yusuf'a tekrar alıcı gözüyle baktı: -Yiğidim, ismin neydi senin? -Yusuf. -Güzel isimmiş. Yusuf'um, yiğidim. Sana bi teklifte bulunacağım. Bana Pomak Osman derler. Bu sene Kırkpınar'da son defa güleşcem. Artık yaşlandım, güleş beni bırakmadan, ben onu bırakmak istiyorum. Çoluk çocuğun maskarası olmayalım. Herşey zamanında güzel. Yusuf, dayanamadı: -Aliço da en az sizin yaşınızda, ama bırakmayı falan düşünmüyor. Pomak Osmam gülümsedi: -O Aliço. Onun gibi yüzyılda ancak birkaç tane gelir. Ümidim o ki sen de o birkaç taneden biri gibisin. Dün senin güleşini dikkatle seyrettim. Güleşe uygun çok iyi bir vücut yapın var. Anladığım kadarıyla müthiş kuvvetlisin, maşallah tuttuğunu koparıyorsun. Kabiliyetlisin. Ustan seni iyi yetiştirmiş, güleşi de iyi biliyorsun. Buraya kadar yalnız başına geldiğine göre cesursun ve kendine güveniyorsun. Ama yalnız başına yapamazsın. Yazık olur senin gibi bir kabiliyete. Sakın bana kimse bir şey yapamaz deme. Bu meydanlarda öyle kurtlar var ki, hiç anlamadan iliğini emerler, güleş hayatını bititirler. -Haklısın ustam. -Tahminime göre 21-22 yaşında ya varsın ya da yok. Pehlivanlık tecrübesi bakımından benim gözümde hâlâ çocuk sayılırsın. Güleşi biliyorum sanıyorsun ama daha pelvanlığın elif ba'sında sayılırsın. Eğer kendine iyi bir usta ve arkadaş arıyorsan, sana hem yoldaş hem de usta olurum, bütün bildiklerimi tecrübelerimi sana aktarırım. Pomak Osman'ın "Usta" sözüyle birlikte Yusuf, elinde olmadan gülümsedi. Bu Pomak Osman'ın gözünden kaçmadı, kızdı. Devamı var