Yusuf, uzun kollarından istifade ederek rakibi Hafız'ı, yanına sokmaz, ustasından gelecek işareti beklerken dakikalar geçiyordu. Güreşin uzaması, Yusuf'a bir şey yapamaması Hafız'ı kızdırmıştı. Hafız da, sabırsızlık alametleri görülmeğe başlamıştı. Hafız'ın hemşehrileri olan Torlak Köylüler de sabırsızlanmıştı: -Adi be Hafız ne bekliyersin? -İşi hepten de uzattın ba! -Breh breh! Şu kızana bakın hele. -Te be bu Yusuf hepten de zorlu çıktı? Güreşler başlayalı, yaklaşık 15 dakika olmuştu. Bu zamanı İsmail Pehlivan yeterli görüp aniden tekten kaparak hasmını kolayca bastırdı ve sarmayı vurarak, ayağını rakibin ayağının iç tarafına sokup dolayarak altında zaptetti. Fakat kündeye geçmeyip beklemeyi uygun gördü. Amacı, Yusuf'un güreşini rahatça izlemekti. Ezelceli pehlivan, İsmail Pehlivan'ın demir kelepçe gibi sarmasını sökmek için bir iki gayret etti, başaramayınca zorlamayı bırakıp beklemeğe başladı. Güreş, başlayalı yarım saat doldurmuştu. Hafız, hâlâ Yusuf'u yenememişti. Bu kendini hem kızdırdı hem de hırslandırdı. Yine deli gibi saldırıyordu, ancak, Yusuf, uzun kollarıyla çektiği elenselerle ve elini alnına dayayarak Hafız'ın saldırılarını boşa çıkarıyordu. Hafız, yalçın kayalara çarpan dalgalar gibiydi. "Benden korkuyor, bunun için güreşe girmiyor. Kolları uzun olduğu için yanına yaklaştırmıyor. Bi kere altıma alsam ona elense nası çekilirmiş gösteririm. Üle bi künde atayım da beş arşın havada uçsun" diye düşünen Hafız, saldırı üstün saldırı yapıp, çapraz toplamağa, Yusuf'u elense ve tırpanla düşürmeğe çalışıyordu. Yusuf, ise uzun kollarıyla Hafız'ı yanına sokmuyor, fırsat buldukça da zehir gibi elenseleri yetiştiriyordu. Yusuf, zaman zaman ustasına bakıp ondan işaret bekliyordu. Bu sırada Yusuf, ustasından tamam, güreşe girebilirsin işaretini aldı. Hafız, yine paçaları yakalamak için eğilip daldığında, o meşhur elensesini, ustasından öğrendiği şekilde Hafız'ın küçükbaşına, ensenin şişkin olan yukarı kısmına vurunca, Hafız yüzü koyun kapaklandı ve hemen dizlenip ileriye doğru kaçmak istedi. Yusuf'un beklediği de buydu. Hemen arkasına geçip, rakibinin ayakları arasından elini geçirerek kispetin ön kasnağından tutup, diğer eliyle ensesinden bastırarak şak, yarma kündesini aldı. Hafız, şaşırdı, kurtulmak için çırpındı. Ama Yusuf'un demir pençelerinden kurtulmak ne mümkün. Yusuf, biraz nefeslenip aşırarak Hafız'ı sırt üstü yendi. Ve hemen doğrulup elini kispetine vurarak, pat çaktı, seyircileri selamladı. Hafız ise şaşkın şaşkın yerde oturuyordu, ne olduğunu bir türlü anlamamıştı. Anlamayan yalnız Hafız değildi seyriciler de olanın bitenin farkına varmamıştı: -Te be bu kızan Hafız nası yendi? -Abe ben de göremedim. Yannızca havada çevrildiğini gördüm. -Bizim Hafız, şaşkın ördek gibi kala kaldı ba. Hafız'ın şaşkın şaşkın yerde oturması Yusuf'a dokundu. Elini uzattı, Hafız, birden yerden fırladı. Dünkü yazımızda, bugün yayınlamamız gereken yazıyı (67 no'lu) yayınlamışız, dün atladığımız bölümü (66'yı) bugün yayınlıyoruz. DEVAMI VAR