Ustasını sordu -147-

A -
A +

Yusuf'un güreşmek için izin istemesi İbrahim Efendi'yi, gülümsetti: -Yusuf, oğlum, Demir Baba Dergahı'nda kispet giyme imtihanını başarmakla, sen, Kırkpınar'da güleşme hakkını daha o zaman kazandın. Duamız seninledir. Sana ufak bir vazife. Selimiye Camisi kubbesinde kırk pencere var. Cami süslemelerinde de doksandokuz çeşit lale motifi kullanılmış. Selimiye kubbesi ne söyler, ne anlatır? Niçin kırk pencere, niçin lale, niçin doksandokuz. Bunların cevaplarını bir dahaki Kırkpınar'a geldiğinde senden duymak istiyorum. Eğer başka yere sözün yoksa burada kalırsın. -Efendim. Emriniz başım gözüm üstüne. Ama müsaade ederseniz, pelvan arkadaşların kaldığı ve rahmetli ustamın tavsiye ettiği bir han var, orada kalmak isterim. İbrahim Efendi seslice güldü: -Anlaşıldı Yusuf, rakiplerini iyi tanımak için onlara yakın olmak istiyorsun. Bizce de uygundur. Edirne'den ayrılmazdan önce görüşelim inşallah. Yusuf'un, İbrahim efendinin elini öperek, duasını alarak ve helalleşerek oradan ayrıldı. Ayrılırken, etrafının güllerle sarıldığını, gönlünde nice bin gülün açtığını, anlatılmaz gül kokularıyla kanatlandığını hissetti. Yusuf'un aklı karma karışıktı. Gülün cevabını bulmağa çalışırken şimdi de, karşısına Selimiye Kubbesi, kubbedeki kırk pencere, lale ve doksandokuz çıkmıştı. Güneş batmak üzereydi. Yusuf, yürüdü Edirne sokaklarında, beyninde ve gönlünde nice cevapsız suallerle. Yusuf, ustasından işittiği Mestan Ağa'nın hanını buldu. Han'ın bir tarafında Eski Cami, diğer tarafında Rüstem Paşa Kervan Sarayı vardı. Handan içeri girdi, ortalığı temizleyen yanaşmaya selam verip, selamına cevap aldıktan sonra sordu: -Mestan Ağa burada mı? Yanaşma cevap vermeden önce söyle bir Yusuf'a baktı: -Pelvan mısın? Yanaşmanın tutumu, çok ciddi olan Yusuf'u bile gülümsetti: -Evet pelvanım. Ustanın yerini pelvandan başkasına söylemez misin? Yanaşma da gülümsedi: -Yok be agam. Bu günlerde ustamın adını ancak pelvanlar ağzına alır da onun için sordum. Ustam içerdedir. Yanaşma, hanın girişindeki avluya açılan kapıyı işaret etti. Yusuf, teşekkür ettikten sonra, kapıyı vurdu, içerden tok bir "Gir" sesi gelince kapıyı açtı. İri yarı, ak sakallı bir ihtiyar kerevete oturmuş, kapıdan girene bakıyordu. Yusuf, selam verdi, Şumnu'dan güreşmek için geldiğini, oda istediğini söyledi. Hancı, duruşunu bozmadan Yusuf'u şöyle bir süzdü: -Yalnız mı geldin? Ustan yok mudur? Yusuf, ikidir aynı sualle karşılaşıyordu, cevabı garipçe oldu: -Ustam vardı, ama Harpte Şumnu'dan Türkiye'ye göç etti. O zamandan bu zamana haber alamadım. Şumnu lafını duyan hancı, ilgilendi: -Şumnulu musun? -Evet efendim. -Şumnu'nun Nasuhçulu Köyü'nden İsmail Pehlivan vardı, tanır mısın? > Devamı var

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.