İsmail Pehlivan, sağa sola, üstüne baktı, belli ki bir şeyler arıyordu. Epey araştırmadan sonra, aradığını yerde buldu. Bu, küçük, beyaz bir taş parçasıydı. Yusuf'tan çocuğun getirdiği mendili istedi. Kömürün yanına taş parçasını koyup, mendille güzelce sararak çocuğa verdi: -Çucuğum! Bunu seni gönderen ablaya ver. Mendili alan çocuk hemen geri döndü. Güllü mendil içindeki kömürün yanında beyaz taşı gören kızın nasıl üzüleceğini düşünen İsmail Pehlivan, kendi kızı karasevdalara düşmüş de sevdiceği tarafından reddelmiş ve günden güne erimiş gibi üzüldü. O iyi bilirdi, karasevdalara düşenin halini, sevdalarını kimseye söyleyemeden nasıl eridiklerini. Yusuf, bilmiyordu, kömür gönderen bir karasevdalıyı reddetmenin ne sonuçlar doğuracağını, reddedilen kızın günden güne eriyeceğini ve başka kimseyle de evlenmiyeceğini.. Karasevdanın ferman dinlemediğini, bir anda, ateş gibi gönle düşüp, seveni herşeyiyle esir aldığını, tek ilacının sevgiliye kavuşmak olduğunu, Deliorman diyarında, karasevdalılara hak aşığı gözüyle bakıldığını, onlara çok hürmet gösterildiğini bilmiyordu. Bir bilebilseydi... Acaba o zaman da beyaz bir taş gönderir miydi? İsmail Pehlivan, bütün bunları Yusuf'a anlatsam mı diye aklından geçirdi.. Eğer anlatsa, Yusuf'un Yörük kızını reddetmeyeceğini düşündü. Sonra, şartları zorlamağa gelmez, bunda da bir hayır vardır kararına vararak hiçbir şey demedi. Ama yüreciği Yörük kızı, onun geleceği için sızlıyordu. Yusuf'unsa hakikaten, güreşten, Bulgarlar'ın ayaklanmasından başka düşündüğü bir şey yoktu. Ustasının cevap olarak beyaz taş göndermesine bir mana verememişti, ama fazla, üstünde durmadı. Aklı fikri, Rusçuk tarafında yapacakları güreşlerdeydi. Rusçuk, 1393 yılında Yıldırım Beyazıt Han zamanında, Osmanlı topraklarına katılan, Tuna kıyısında kalan çok güzel bir Osmanlı şehriydi. Tuna Eyaleti kurulunca bu Eyaletin, merkezi olmuştu. İsmail Usta ve Yusuf, Silistre'ye doğru yola koyuldular. Yusuf ve ustasının yanından ayrılan çocuk, koşarak 500 arşın uzaklıktaki bir kayanın yanına gitti. Kendisini bekleyene mendili verdi. Bu, allı-güllü elbiseler içinde, başındaki başlıkta, sıra sıra altınlar parlayan bir Yörük kızıydı. Heyecanla, güllü mendili açtı. Kömürün yanındaki beyaz taşı görünce olduğu yere yığıldı. Sevdalı gözlerinden inci gibi gözyaşları döküldü. Yusuf ve ustası, Silistre'ye doğru at sürdüler, arkalarından gönlü kırık, ümitleri beyaz kayaya çarpmış bir karasevdalıyı bırakarak. Yusuf ve ustası, Silistre'ye döndükten sonra, güreşlerde kazandıkları, koyun, tosun gibi ödülleri Silistre pazarında sattılar. İsmail Pehlivan, atları da satıp, vapurla Rusçuk'a gitmeyi teklif etti. Yusuf, şaşırmıştı: -Atları satmak mı? Ustam, siz benden Karaok'u satmamı mı istiyorsunuz? DEVAMI VAR