Pehlivanlar kıbleye karşı el bağlayarak durunca dualarını yaptı, salavat ve Allah Allah sesleri arasında onları ermeydanına saldı, tıpkı savaş meydanına Türk ordularının yürüdüğü gibi. Yusuf, bugünkü güreşinin dünkü güreşlere benzemeyeceğini daha peşreve başlarken anlamıştı. Rakibi olan pehlivan çok güzel peşrev yapıyordu. Her haliyle peşrevin ve çayırların üstadı olduğunu söylüyordu. Yusuf, göz ucuyla elinde olmadan rakibinin harika peşrevini seyrediyordu. Peşrev seyircileri de coşturmuştu: -Maşallah deyin ba kızana ne güzel peşrev çıkarıyor. -Pelvanlığı da peşrevi gibiyse yandı Şumnulu Yusuf. -Bakalım, Şumnulu bugün dünkü gibi kolay galip gelebilecek mi? -Ne galibiyeti mağlup olcak mağlup. Nihayet peşrev ve elleşme faslı bitti ve Yusuf ile rakibi güreşe başladılar. Yusuf, çok dikkatli ve tetikteydi. Rakibi gözünü korkutmuştu. Saldırıların hasmından gelmesini bekliyordu. "Ah ne olur başımda bir usta olsaydı da, şimdi nası güleş tutacağımı bana sülerdi" diye düşünüyordu. 15-20 dakika Yusuf ve rakibinin birbirlerini yoklamaları, denemeleriyle geçti. Yusuf, oyuna girmediği gibi karşısındaki de oyuna girmiyor, saldırmıyor elense değiştirip duruyordu. Bir ara Yusuf, tekten kapmak istedi. Hasmı çok ustaca elense çekip boşa çıkardı. Çapraza girmek istedi, ancak birkaç adımdan fazla süremedi, yanbaşla çaprazdan kurtuldu. Rakibi, kuvvetli, sağlam yapılı, dengeli bir pehlivandı. Hangisi oyuna girdiyse karşılığını yapıp oyununu boşa çıkarıyordu. Ama kendisi de oyun yapmıyordu. Bu arada, Yusuf'un güreştiği pehlivanın arkadaşı hasmını yenmişti. Diğer çift de hasmını yenince, galipler birbirleriyle eşleşti. Yusuf, güreşe başlayalı yarım saati çoktan geçmiş olduğu halde, rakibine hiçbir oyun yapamaması sebebiyle sıkıldı. Bu tarz, güreşe alışık değildi. Yusuf, tuttu mu atmalı, uzatmadan güreşi bitirmeliydi. Ama gel gör ki karşısındakine bir şey yapamıyordu. Yusuf, iyice sıkılmağa başlamıştı. Ne oluyordu? Yoksa hastalanmış mıydı? Kendini yokladı öyle bir durumu yoktu. Sebebi çözer gibi oldu. Karşısındaki pehlivanın bambaşka bir güreş tarzı vardı, bu tarz güreşe, çok yabancıydı. Rakibi, ne güreşe girip oyun alıyor ne de oyun veriyordu. Yusuf'un her saldırısını çok kolayca karşılayıp bozuyordu. Güreş uzadığı için yağları silinmişti. Yusuf, kazan başına doğru yürüdü. Rakibi de ses çıkarmadı. Yusuf, yağlanmağa çalışırken, birdenbire yanında hiç beklemediği birini gördü. Gelen Pomak Osman'dı. Yusuf, sevindi. "Yüce Rabbim keşke bir ustam olsaydı feryadımı duydu bana usta gönderdi" diye düşündü. Pomak Osman, Yusuf'un sıkıntılı olduğunu gördü: -Tebe Yusuf, seni sıkıntılı görüyorum, hayır olsun? Yusuf, daha ne olsun gibilerden başını salladı: -Hayır be ustam. Rakibime bir türlü oyun tutturamadım, ne kendi güreşe giriyor, ne de benim oyun yapmama müsaade ediyor. -Elbette tutturamazsın. Çünkü o Pomak ve ilk galip gelenin arkadaşı. -Yağlanırlarken arkadaş olduklarını anlamıştım. Pomak Osman, kimsenin duymaması için iyice Yusuf'a yaklaştı. Devamı var