Kadın ağlayarak yardım istiyordu

A -
A +

Sevgi yemeği ocağa koymuş, televizyonun karşısına oturmuştu. Hikmet Amca ise yerde tahta, rende ve keserle bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Bir ara televizyondan yükselen sese kulak kesildi. Bir kadın ağlayarak yardım istiyordu. -Ne olur çocuğumu bulun bana. Onu son bir defa öpüp koklamadan ölmek istemiyorum! Başını çevirip bir televizyondaki kadına, bir de ekrana kilitlenmiş olan Sevgi'ye baktı. İçine bir şüphe düşmüştü. Acaba Sevgi "Belki ailem beni arar" diye mi bu programı izliyordu? Yoksa bu evde mutsuz muydu? Her ne kadar sürekli tebessüm etse de, onun ne kadar duygusal ve içli olduğunu biliyordu. Sevgi Hikmet Amcanın kendisine baktığını fark edince; -Şu İnci Ertuğrul'a bayılıyorum, diye güldü. Dargınları barıştırıyor, ayrılanları kavuşturuyor. Ne kadar hayırlı bir iş değil mi Hikmet Amca? Geçen gün 24 yıldır birbirini göremeyen iki kardeşi kavuşturdu. Ay bi görecektin, salya sümük ağladım vallahi! Hikmet Amca cevap vermedi. Elindeki keseri yere bırakıp kanepeye oturdu. Bir müddet düşünceli bir şekilde televizyona baktıktan sonra Sevgi'ye döndü. -Sevgi, kızım. Bu programı seyrederken, belki beni de ararlar diye düşünüyor musun? -Ben mi? diye güldü Sevgi. Beni kimsenin aramasını istemiyorum Hikmet Amca. Yurtta iken bazı geceler aklıma gelirdi ama, bu eve geldiğimden beri, yani seni tanıdıktan sonra hiç öyle bir şey düşünmedim. Şimdi bir kadın çıksa, ben senin annenim dese, ya da bir adam, babanım dese, ne hissedebilirim? Hiçbir şey. Ben kimsesiz değilim çok şükür... Senin kızınım. Biliyor musun, dün birisi benim için "Hikmet Babanın kızı" dedi, öyle hoşuma gitti ki. Artık mahallede benim için "Hikmet Babanın kızı" diyorlar, ne güzel değil mi? -Bak sen! Kim öyle dedi senin için? -Yalçın. Bana laf atan çocuklara, "Hikmet Babanın kızını rahat bırakın" diye çıkıştı. -Yalçın mı? Hangi Yalçın? -Canım şu bacağı kırılan çocuk. Hani sen hastaneye getirmiştin ya. -Ha anladım, diye başını salladı Hikmet Amca. Elvan Hanımın oğlu. -Elvan mı, ne güzel adı var. Ben o teyzeyi bazen kapıda pencerede görüyorum ama ismini bilmiyordum. Bir de küçük kızları var galiba. Kara bir şey. -Hasan sekiz yıl önce rahmetli olduğu zaman o kız daha doğmamıştı. Annesi hamileydi. Kadıncağız çok sıkıntılar çekti. -Neden öldü adam? -Kanser... Genç yaşta aldı götürdü. Kadın bir oğluyla, bir de yeni doğurduğu kızıyla yalnız ve kimsesiz kaldı. Bizim hanım çok destek oluyordu ama, onun da ömrü yetmedi. Elvan Hanım, eşinden kalan dul maaşı ile çocuklarını yetiştirmeye çalışıyor işte. -Ay yazık, üzüldüm şimdi. Ne hikayeler var şu memlekette be Hikmet Amca. Herkesin hayatı bir roman... Ben önceleri o Yalçın'a sinir oluyordum biliyor musun? Yani ne bileyim, böyle ipsiz-sapsız, biraz da ahlaksız gibi bir hali vardı. Asılmalar falan. Gerçi ayağı kırıldıktan sonra biraz düzelmişe benziyor ama... -Sahipsizlik kızım. Mahalleden, sokaktan aldığı eğitimle ancak o kadar olur. Mayası temizdir ama, güzel şeyler verince alıyor. Rahmetli babası pırlanta gibi bir insandı. Ha, bak bu koltuk değneğini de ona yapıyorum. Bugün yürümeye çalışırken gördüm de, zorluk çekiyordu çocuk. E, bir koltuk değneği almaya kalksa, bir sürü para. Sevgi sevinçle söylendi: -A, ne güzel! Ben de Hikmet Amca ne yapıyor böyle diyordum. > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.