Amerikan solcusu Mr. Albert Einstein

A -
A +

Einstein bir mesele üzerinde saatlerce düşünür, sonra birden hareketlenir ve neticeyi açıklar. Tez canlıdır, bazen tutturur, bazen ıskalar. Birilerinin hoşlanmasına ya da kızmasına aldırmaz, sadece işine bakar, ya da bakar gibi yapar. Einstein bakımlı bir adam değildir lâkin (manyetik alan üzerinde çok çalıştığından olacak) kadınlar üzerindeki çekim etkisi tartışılmaz. Meslektaşı Mileva'yla (hamile kaldığı için) zoraki bir evlilik yapar, ancak güzel kuzeni Elsa, sekreteri Betty, Avusturyalı sarışın Margarette ve milyoner Estella ile de adı çıkar. Belki de bu şekilde kendini saklar. Zira Amerika'da yaşamasına rağmen sosyal demokratlığa oynar. Amerika'da aranan komünistlere (mesela Hilaire Noulans ve adamlarına) yardım ve yataklıktan kaçınmaz. FBI, onun hakkında 1.500 sayfalık bir rapor hazırlar ama başkan bile şöhretinden (belki de Ruslara kaptırmaktan) korkar. O da bundan aldığı cesaretle antimilitarist beyanlarda bulunur, savaşanlara savaş açar. Einstein, "devlet halkını korumalı, halk devleti değil. ABD, bizi askerlik yapmaya zorlayarak bu ilkeyi ihlal ediyor. Güvenlik silahlanarak değil, savunma harcamalarını kısarak sağlanır. Sıradan bir caninin bu savaşa katılan askerlerden ne farkı var?" diye bas bas bağırsa da, Rusların askerlik yapmasından ve Kızıl Ordunun güçlenmesinden rahatsız olmaz. Nagazaki'nin vebali... Einstein her ne kadar silahlanmaya karşı gibi görünse de bilim adamına yakışmayan bir iş yapar, Roosevelt'in kulağına cevher-ül ferd (atom) bombasının sırrını fısıldar. Gelin bakın şu işe ki bomba onun beklediği gibi Almanların değil, Japonların başında patlar. Lâkin pişkinliğe vurur, Hiroşima ve Nagazaki'nin vebalini üstüne almaz. Einstein bir ara atomdaki elektronları sıçratarak tek frekanslı bir ışık demeti elde etmeye uğraşır ve bunu (ölüm ışınını) nispeten başarır. Bu çok tehlikeli bir silahtır ama aklı başında araştırıcılar ışını (laser) terbiye eder, kâh metal kesmekte, kâh ameliyatlarda kullanırlar. Einstein'ı öldükten sonra otopsiye alırlar. Dr. Thomas Harvey, onun dehasıyla ilgili ipuçları bulabilmek için beynini çıkarır, sanılanın aksine Einstein'ın beyni, normal insandan % 12 oranında hafif çıkar. Ancak düşünce sinirlerini besleyen "gliyal hücre" sayısında bir fazlalık göze çarpar. Hayranları söz konusu beyni Wichita'da yaşlı bir doktorun evinde saklarlar. Ben kimim burası neresi? Ünlü araştırmacı bazen yemek yemeyi unutur bazen de yemeğe oturur, saatlerce tabaklara bakar. Bir keresinde telefon kulübesinden evini arar ve titreyen bir sesle "kayboldum, gelin beni alın" diye ağlar. Halbuki söz konusu kulübe ile evi arasında 50 metre mesafe vardır, o kadar... Bir gün sokakta şirin bir kız çocuğunun başını okşar, "güzel kız söyle bakayım" der, "senin adın ne?" Kızcağız öfkeyle cevaplar: "Suzi baba!" Einstein'dan inciler... Ünlü fizikçi çok konuşmaz ama konuştu mu taşı gediğine koyar. Nasıl mı, şöyle: * İzafiyet teorisini ispatlayabilirsem Almanya benim bir Alman olduğumu iddia edecek, Fransa ise dünya vatandaşı olduğumu söyleyecek. Yok ispatlayamazsam Fransızlar zaten bir Alman olduğumu mırıldanacak, Almanya ise Yahudi olduğumu açıklayacak. * Geleceği mi? İnanın hiç düşünmedim. Zira gelecek düşünmesek de gelecek. * Üç şeyden nefret ediyorum: Emirle gelen kahramanlıktan, gereksiz şiddetten ve ırkçılıktan. * Aslında sıradan insanlar, sıradışılardan hoşlanmaz. Ama beni neden sevdiklerini çözemedim, keşke biraz da anlamaya çalışsalar. * Üçüncü Cihan harbi neyle yapılacak bilmiyorum ama dördüncüsünde taşlar ve sopalar kullanılacak. Savaşı kazanan kazandı, önemli olan barışı kazanmak. * Kainatın sonsuz olduğunu söyledim ama emin değilim. Gelgelelim ahmaklık sonsuzdur, kesinlikle eminim. Çalışırsanız atomu bile parçalayabilirsiniz ama ön yargıları asla!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.