Dikkat! Dikkat! Dikkat!!!

A -
A +

Yazının başlığını tuhaf bulmuş olabilirsiniz. Ama eğer endişelerimi anlatabilirsem, muhtemelen yazının sonunda bana hak verirsiniz! Son zamanlarda bu köşede kafa karışıklığı ve kafa karıştırma deyimlerini hayli sık kullanır oldum. Gelen faks ve maillerden, bu durumun sizin de dikkatinizden kaçmadığını anlıyor ve doğrusu memnun kalıyorum!.. Çünkü hakikaten ülke olarak içinde bulunduğumuz durum; yine çok nazik, çok kırılgan ve çok hassas. İşte böyle hallerde, kafa karışıklığı yaşamak; toplum açısından pek çok zafiyetin varlığına da işarettir. Ve bu zafiyeti tesbit eden odaklar da, fırsatı değerlendirip kafaları karıştırmaya daha bir hız verirler!.. Zira kafa karışıklığı, olaylar karşısında şuurlu bir duruş sergilemeyi ne kadar engellerse; yani açıkçası siyasi ve sosyal bilinci ne kadar zayıflatıyorsa; toplumun bu bilinç zafiyetini iyi değerlendirenlerin kasıtlı ve planlı kafa karıştırmaları da o kadar etkili ve sonuç alıcı oluyor! Cümle biraz uzun oldu ama, anlaşılmayacak bir şey yok. Zaten son günlerde Van, Hakkari ve ilçelerinde meydana gelen olaylarla birlikte; bir kısım medyadaki "derin" yayınlara bakarsanız meseleyi daha iyi kavrayabilirsiniz. Eğer ipin ucunu yakalarsanız, yumağı da çözersiniz! Çeyrek asırdan beri dışarıdan yoğun desteklerle beslenen bölücü terör örgütünün rahatsız ettiği Güneydoğu Bölgemizde, bütün ülkeyi yeniden huzursuz edecek olaylar cereyan ediyor. İşin garip tarafı bu olayların mahiyetini anlama noktasında devletin kurumları zorluk çekiyor. Çünkü olaylara sebebiyet veren unsurlar arasında, devletin bazı güvenlik kurumlarında görev yapanların da yer aldığına dair yaygın ve güçlü iddialar söz konusu. Yürütme Organı (Cumhurbaşkanı ve hükümet) ve ona bağlı silahlı kuvvetler, bu olayların her yönü ile aydınlatılması ve varsa suçluların cezalandırılması konusunda kararlılık ifadesinde bulundu. Ancak bu kolay ve çabuk bitecek bir süreç değil. Bu arada meydana gelen olayları istismar eden bölücü örgüt bölge halkını tahrik ederek; yeni karışıklıklar çıkarma peşinde... Böyle bir ortamda kamuoyunu doğru şekilde bilgilendirme görevi bulunan medyanın olaylara yaklaşımı da çok tuhaf! Medyanın bir kısmı, olayların üzerine gitmeye çalışan hükümeti başka yönlerden hedef tahtasına koymuş bulunuyor. İri bir gazetenin genel yayın yönetmeni, epey zamandan beri hükümetin veya ona bağlı belediyelerin uyguladığını iddia ettiği içki yasağını, tıpkı 28 Şubat Döneminde yaptığı gibi, bir rejim meselesi olarak gündemde tutmaya ve böylelikle hükümeti köşeye sıkıştırmaya gayret ediyor. Kariyerinde, üryan kadın resimleriyle milyonluk tiraj yapan gazetenin genel yayın yönetmenliği de bulunan, aynı gazetenin bir başka yazarı da; bazı yerlerde yüzme havuzlarına kadın ve erkeklerin ayrı ayrı girmesini yine bir rejim meselesi olarak işliyor! Üstelik bilgi sahibi olmadığı dini meselelerde kendi kafasından tamamen yanlış ve provoke edici yorumlar yaparak... Bunlarla birlikte Başbakanın başörtüsü hakkındaki AİHM Kararı ile ilgili kullandığı "ulema" sözünün köpürtülerek bir laiklik karşıtı söylem niteliğine taşınması ve buradan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının konu ile ilgili inceleme başlatmasına kadar götürülmesi de dikkate alındığında; ister istemez insan (ACABA?!) diye düşünmeden edemiyor. Acaba bazı örtülü ve karışık olayların üzerine yürümek isteyen başbakan ve hükümet, bu şekilde baskı altında tutularak; eli kolu bağlı tutulmak mı isteniyor?.. Böylece puslu havanın ve gri ortamın devamı mı sağlanmak isteniyor? Ve acaba bütün bunlar, hükümetin güçlenmesi ve güçlü kalmasını, dolayısıyla istikrarın kökleşmesini önlemeye yönelik manevralar mı? Bu noktada dikkatinizi, yeniden yazının başlığına çekmek istiyorum. Çünkü olayları doğru şekilde okumayı engelleyen kafa karışıklığı, halkın bilincine zarar veren bir zafiyet olarak ortaya çıkınca, bilinçli şekilde kafa karıştırmayı iş edinen mihraklar da otomatik olarak bu yöndeki faaliyetlerini arttırıyor. İşte bu sebeple aman ha dikkat dikkat!.. diyoruz. Bu arada CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın "Türk" kimliği ile ilgili çıkışı da enteresan. Baykal, Erdoğan'ın Hakkari ve ilçelerinde Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı üst kimliğini ele alış biçimini eleştiriyor. Bunun sadece bir hukuki kimlik olduğunu belirtiyor ve Türklüğün yerini alamayacağını söylüyor. Dahası Erdoğan'ın Türk kimliğini öne çıkarmaktan korktuğunu iddia ediyor... Acaba gerçekten öyle mi? Erdoğan'ın Türk Milletinin kimliğini inkar yoluna saptığını filan görmedik. Bu konuda elbette kendisi veya partisinden birileri bu iddialara cevap verir. Ancak öyle görünüyor ki; Deniz Baykal öteden beri işlediği ve son olarak partisinin sönük geçen olağan kurultayında da fazlasıyla vurgu yaptığı CHP'nin altı okundan devletçilik ve laiklik ilkeleri yerine bu defa milliyetçiliği ön plana çıkarma ihtiyacı duyuyor!.. Mevcut konjonktürde Ana Muhalefet Partisi Liderinin böyle bir söylem geliştirmesi de son derece dikkat çekicidir. Bu şekilde Türk kimliği konusunda son derece hassas olan çevrelere daha direkt ve etkili mesaj verilmek istenmesi hususuna da yine ve ayrıca dikkatinizi çekmek isterim...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.