Siyaset ve devlet faaliyetleri ile yüklü çok yoğun bir hafta geçirdik... Salı günü Türkiye'nin 11. Cumhurbaşkanı seçildi. Ertesi gün de, yeni Cumhurbaşkanı tarafından 60'ıncı Cumhuriyet hükümetinin ataması yapıldı. Bu önemli siyasi gelişmelerle birlikte; "Zafer Haftası" kutlamaları dolayısıyla, hemen her gün; devletin zirvesinde yer alan eşhasın tamamının iştirak ettiği, resmi devlet törenleri yapıldı. Çeşitli resmi kabuller verildi. İki gün önce de (Cuma) hükümet programı Meclis'te okundu. Bu arada, resmi devlet törenlerinin icrası sırasında; devlet erkanı arasındaki ilişkiler ve gerekse kabine üyeleri hakkında, medyada çok şey yazılıp çizildi. Ne yazık ki, yazılan ve söylenenlerin epeyce bir kısmı gerçekleri yansıtmayan, boş, lüzumsuz ve bir kısmı da (açıkça ifade etmekte yarar var!) kötü niyetle kaleme alınmış şeylerdi. Nitekim devlet ricali, bu türden dedikodulara olan tepkilerini de açıkça dile getirdi. Buna rağmen, birileri hâlâ daha, öküz altında buzağı aramaya devam ediyor. Öyle ki, bazıları bunu seviye yoksunu bir tarzda ve toplumu çok rahatsız edecek biçimde; adeta bir ajitasyon programı olarak yürütmeye çalışıyor... Toplumun bu çirkinliğe prim vermeyeceği açık. Onun için diyoruz ki, bırakın debelensinler kaldırdıkları toz bulutu içinde!.. Yoruluncaya kadar debelensinler. Nasıl olsa bir gün; onlar da, bu toplumun değerlerine saygılı olmayı bir biçimde öğrenecekler. Yahut da kaybolup gidecekler...vaktiyle çok gürültü patırtı koparmış ağababaları gibi, onların da saltanatı bitecek, modası geçecek, havası sönecek!.. Biz realiteye bakalım. Gelecek bizim için nasıl görünüyor? Önemli olan bu... O sebeple bugün, bir önceki yazımızda da ele aldığımız Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Millet Meclisi'nde yaptığı ve bir manifesto niteliğinde gördüğümüz konuşmasından bazı alıntılar daha yaparak; değerlendirmelere devam etmek istiyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı o konuşmasında; devletin insanlar için ifade ettiği anlamı şu şekilde seslendirmişti: "Hepimizin bildiği gibi devlet, insanların mutluluğunu, huzurunu, refahını, güvenini sağlamak için vardır. Bir tek vatandaşının dahi, din, dil ve etnik özellikleri yüzünden ya da ekonomik nedeniyle kendisine karşı ayırımcılık yapıldığını, horlandığını hissettiği bir ülke, çağdaş bir ülke olma vasfı taşıdığını iddia edemez. Devlet görevinde, üzerine titrenmesi gereken en önemli nokta, insan odaklı bir hizmet anlayışının hakimiyeti olmalıdır. Asıl olan vatandaşın doğuşuyla kazandığı temel haklardır. Bu da devlet adına hareket eden, her kademeden bürokratların, her eğilimden siyasilerin, öncelikle vatandaşın hak ve hukukunu korumakla görevli olduklarının bilincinde bulunmalarını gerektirir..." Şüphesiz bu tespitler, İnsan hakları konusunda; bugüne kadar deklare edilmiş ve üzerinde mutabakata varılmış bütün önemli enternasyonal belgeler ile Avrupa Birliği'nin birey odaklı hizmet ve siyaset anlayışıyla tam olarak örtüşmektedir. Sayın Gül'ün daha ilk günden ortaya koyduğu bu perspektif, onun görev süresince devlet-vatandaş ilişkileri konusunda ortaya koyacağı yaklaşımı konusunda da güçlü bir işaret vermektedir. Şu halde hak ve özgürlüklerin korunması, geliştirilmesi ve genişletilmesi konusunda; ileriye dönük olarak devletin zirvesinden, kararlı ve samimi bir tutum bekleyebiliriz. Zaten normali de bu değil mi? Evet ama, geçen dönemi dikkate aldığımızda, bu normal halin pek de geçerli olmadığını görüyoruz... Geleceğe olumlu bakmaya bizi yönlendiren bir başka nokta da Sayın Gül'ün şu açık taahhüdü olabilir: "Kapım herkese açık olacak. Aralarında ayırım gözetmeksizin, bütün siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşlarıyla yakın işbirliği içerisinde olacağım. Demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin üzerine titreyeceğim. Şeffaflık içinde, tam bir tarafsızlıkla, bütün vatandaşlarımı kucaklayarak yoluma devam edeceğim. Gücüm yettiğince, vatandaşlarımın huzuru, ülkemin esenliği yolunda çaba sarf edeceğim. Kimsenin kimseyi ezmediği, keyfiliğin hüküm sürmediği, hak kullanımı açısından zayıfla güçlü arasında hiçbir fark bulunmayan, vatandaşın haklarının korunup kollandığı, içeride güçlü, dışarıda saygın bir Türkiye ideali için var gücümle çalışacağım. Bu uğurda Allah beni mahcup etmesin..." Bu duaya biz de amin diyoruz. Lakin, verilen sözlerin de takipçisi olacağız!..