AVRUPA

A -
A +
Avrupa neresi? Asya'nın ucu. Öyle ise bu kıtalık nereden geliyor? Kibirden! Burada hemen herkes şu bizim Feyzi efendiyi örnek almış. Kim bu Feyzi efendi? Üçüncü Selim devri ricâlinden. Burnu epeyce yukarda. Hem de gerçek ma'nâda. Hani ekin tarlasına girmiş köpekler başaklardan sakınmak için burnunu kaldırarak yürür ya. Onlar gibi yürüyor. İnsanımız bu manzarayı görür de isminin başına sıfatını yapışdırmaz mı: Ekin İti Feyzi efendi.
Avrupa'nın güzîde insanları kendilerini sıradanlardan ayırmak istedi. Barbarlarla aynı coğrafyayı paylaşamazlardı. Bu yüzden yaşadıkları bölgeye kıta dediler. Hatta mümkün olsa ülkelerine de böyle diyeceklerdi. Fransız kıtası, İngiliz kıtası... Bu ruh hâli hepsini tepeden tırnağa sarmış durumda. Onlar diğerlerinin efendisi. Bunu kabûllenmek netîceyi değişdirmiyor. Yani önlerinde diz çökmüş olanlara da merhamet duymuyorlar. Belki enâniyyetleri bir kat daha artıyor. Mukâvemet edemeyecekleri güç karşısında ise alabildiğine alçalıyorlar. Meselâ Osmanlının haşmet asırlarında durumları buydu. Gelip etek öpüp giderlerdi. Her türlü tabasbusu yapmakdan çekinmezlerdi. Bizden gördükleri tavır ise insancaydı. Pek tabii ki kılıç çekenlere aynıyla cevab vermek durumundaydık. Öyle de yapdık. Lâkin burada dahi îcâb etdiği kadar şiddet gösterdik. Mübâlağalı bir tavrımız olmadı. Çünkü dîn-i mübîn-i islâm bir sineği öldürmenin bile çerçevesini çizmiş. Gereğinden fazla güç kullanmak yasak!
Avrupa tarihinde hiçbir savaş yokdur; savaşmak insana mahsûs bir fiildir. Onlarda sırtlanlar gibi boğuşmak vardır. Gücü yeten zayıfa her türlü muâmeleyi yapar. Hiçbir kâide, hiçbir değer tanımadan. Asker-sivil, büyük-küçük, kadın-erkek aynı kefededir. Bir dal sigarayı tutuşdurmak için gerekirse dünyâyı ateşe verirler. Bunca bozulmuşluğumuza rağmen çok şükür hâlâ muhâfaza etdiğimiz utanma fazîletinden mahrûmdurlar. Onlara doğruları anlatmak nâfiledir. İddiâlarının aksini isbât eden milyonca vesîka yığsan, yorgunluğunla kalırsın. Hattâ seni saflığından ötürü dalgaya alırlar. Bu yüzden kanlı tarihlerini sayıp dökmenin kimseye faydası yokdur. Öyleyse Ostrogotlar, Vizigotlar, Anglosaksonlar, Franklar, Keltler, Britonlar ve daha niceleri bırakalım zifiri karanlıklarıyla başbaşa kalsın.
Selçuklu onların anladığı dilden konuşurdu. Osmanlı bu mevzûda zirveydi. Ben ki diye başlayıp sen ki diye biten nâmeler kibrin değil vekârın mahsûlüydü. Çünkü muhâtab başka bir dil bilmiyordu. Yıldırım Bâyezid, Korkusuz denen Jan'a bu dilden konuşmuşdu. Son âna kadar fitne peşinde koşan imparatora, "Ya kal'ayı versin, ya başın kaydın görsün" diyen Fâtih'in lisânı da aynıydı. "İnkişâf devrini anladık, inhitâtda ne oldu?" diyenlere İkinci Mahmûd hânı ve o sefîl patriği hatırlatırız.
İki dünya savaşı Avrupa'nın insanlığa son büyük kazıkları. Bu harblerde on milyonlarca kişi öldü. Yüz milyonlarca eve ateş düşdü. Başda kendisi olmak üzere insanlık büyük yıkıma uğradı. Hâl böyleyken bizim akl-ı evveller hâlâ "Avrupa'nın değerleri"nden bahsediyor. Bu nasıl bir değerdir ki insanı yaşatmıyor? Makinalara, binalara, kâğıt yığınlarına yer var; insana yok! Her ne ise. Bizi alâkadar eden cihet, değer olarak dile getirilen her ne varsa bütün bunların boğaz boğaza bir mücâdeleyle elde edildiği. Yani batı medeniyyeti kendi insanına re'sen bir takım haklar vermiş değildir. En büyüğünden en küçüğüne kadar hemen hepsi birbirlerinin gözünü oyarak kazanılmışdır. Meselâ işçi haklarındaki durum budur. Bizler târihimize hicret edip birçok şeyi yeniden yaşamak isteriz. Lâkin ortaçağ Avrupasına dönmek isteyecek bir garblı bulunur mu?
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.