Mazrûfun değil zarfın arkasından giden bir dünyadayız. İç ne kadar kokuşmuş olursa olsun allayıp pulladık mı her şey halloldu zannediyoruz. Her mevzûda böyle. Üç beş kelimeyi papağan gibi tekrarlayıp duruyoruz. Şunca zamandır ne olduğunu anlayamadığımız bir “muâsır” var. Çağdaş dedikleri hikâye. Medeniyyet kezâ. Bu güzel kelimeye ne idüğü belirsiz bir ma’nâ yükledik. Çok şükür irticâ’, mürteci’, ilericilik unutuldu. Laiklik de bu yolda. Yalnız bunları vaktiyle bayraklaşdıran zümrelere güven olmaz. Yeni süngülerle saldırabilirler. Nitekim saldırıyorlar.
Yaklaşık iki yüz senedir içi boş kelimeler cilâlanıyor. Tanzîmât ana caddeyi karartmanın büyük adımı. Sûret-i hakdan görünen erâzil meş’ûm niyyetini kelimelerin arkasına saklamışdı. Devleti kurtarma edebiyâtı örtü vazîfesi gördü. Nice temiz insan kandırıldı. Bu sûretle memleketimiz temelinden dinamitleniyor, dîn-i mübîn-i İslâm yıkılmak isteniyordu. Bu yapılırken sis bombalarıyla görünmezlik sağlanıyordu. Klasik tedrîsin çok ince ve kahpe bir oyuna kurbân edilmesi böyle oldu. Herkes kör değildi. Gel gör ki kimse onları dinlemedi. Hakkı haykıranların gür sesi gürültünün içinde kayboldu. Bütün bunlara rağmen asîl milletimiz göz yaşartan firâsetiyle yapılmak isteneni anlamışdı. Bakın Islâhât için ne diyor: “Âbâ ve ecdâdımızın kaniyle kazanılmış olan hukûk-ı mukaddese-i milliyyemizi bugün gâ’ib etdik. Millet-i islâmiyye millet-i hâkime iken böyle bir mukaddes hakdan mahrûm kaldı. Ehl-i islâma bu bir ağlayacak ve mâtem edecek gündür.”
Bu yolu açan Mason Reşid Paşa’nın Tezâkir’de, “alicenâb ve sebâtlı ve insâniyyetli ve kalbi temiz bir zât-ı memdûhü’s-sıfât” olarak vasıflandırılması işin vehâmetini ortaya koyuyor. Ne var ki Cevdet Paşa’ya zinhâr kötü his beslemeyin. Kendinize bakın. Hangi târihlerde ne yapıp ne etdiğinizi, kimler için neler söylediğinizi gözden geçirin! Ve tabîî tevbe edin! Unutmayın ki o da bir insandı ve yanıldığı mevzûlardan biri buydu. Bu ise Mecelle kahramânının İslâmiyyet’e yapdığı büyük hizmeti gölgelemez. Hâdiseye yaklaşık iki asır ileriden bakmanın bize sağladığı avantajı bir an olsun hatırdan çıkarmamalıyız!
Bütün bunlar kendiliğinden olmadı. Can derdine düşmüşdük. Coğrafyamız câsûsların işgâli altındaydı. Şeytanın aklına gelmeyecek alçaklıkları düşünmek ve uygulamaya koymak İngilizlerin rutiniydi. Mekke-i mükerreme sokaklarında gezip halkı fitne ve fesâda da’vet edenler aslında bu rezîl kavmin ellerine tutuşturduğu metni okuyordu. Tabîî bundan kendilerinin bile haberi yokdu. Ne diyorlardı: “Yâ ehl-i Mekke bilâ-hisâb ve lâ-azâb cennete girmenin zamanı geldi. Türkler üzerine cihâd edin ki anlar nasârâ ve frenk oldular. Sizden katl olunan cennetlik ve anlardan katl olunanlar cehennemlik olduğunda iştibâh yokdur.”
Dikkat ederseniz bugünki senaryo ile birebir örtüşüyor. İslâm diyerek yeryüzünü kana bulayanların ipi aynı kuklacının elinde. Daha doğrusu bu alçakların, her biri farklı karakterde düzinelerce kuklası var. Hangisine veyâ hangilerine iş düşmüşse onu oynatıyorlar. Bugün hepsini sahneye sürdüler!