Günlerden pazar... İstanbul haziran ayının en sıcak günlerinden birini yaşıyor... Böylesine ortamlarda, İstanbul'un yeni potansiyeli, belediyenin son yıllarda sunduğu yeşilliklerde mangalını yakar ya da artık mavimsi renge bürünmeye yüz tutan ve olumlu raporu alan denizine dalar... Ya da, eskiyle yeni arası olup, Batı ve Doğu uzantılarında yazlık edinebilmişleri de erkenden gazlar oralara... Yani, okullar da tatile girdiğinden, bu tip pazarlarda İstanbul tenhalaşır, sakinleşir... İşte, böyle bir haziran İstanbul'unda, taaa İkitelli'lerde yer edinmiş Olimpiyat Stadı'nda atletizm yarışmalarını takvime almak kimin aklıdır diye sorasım gelmez mi? Gelir tabii... Çünkü, o stada daha önce, koca Avrupa Şampiyonu G.Saray için bile üşüşme rağbeti gösterilmemişti. Ya da, gelecekte aynı takımın resmi oyunlarına bile bu üşüşme zenginliğinden kuşku duyulmaktadır. Derken, bakarız ki, 20 bini aşkın seyirci üşüşmüş stada... Hem de dediğim gibi atletizme... Bunda bir gariplik, bir tuhaflık var mıdır? Kimilerine göre, hatta çoğunluğa göre vardır da... Ama Süreyya Ayhan gibi bir Avrupa Şampiyonu'nun pisti döveceği gerçeği, yukarıda bütün aleyhte şartlara rağmen o şimdilerde rekor sayılacak kalabalığı oraya çekmiştir. Bu, 20 bin Süreyya rakamı beni çok gerilere götürdü. 1950'li yılların içinde, Kadıköy'deki tahta tribünlü Fenerbahçe Stadı'nda, bu aylarda veya daha da sıcaklarında düzenlenen atletizm yarışmaları, inanın Süreyyalı İkitelli kadar seyirci toplardı. Muzaffer Selvi, Erdal Akkan, Doğan Acarbay, Ekrem Koçak, Cahit Önel, Halil Zıraman, Osman Coşgül gibi çok ama çok büyük atletlere, bu ülkenin gerçek sporseveri koşa koşa giderdi. Adam almazdı, o 15 bin kişilik tarihi stad. Neden? Çünkü öyle atletler yarışırdı ki, futbol maçının heyecanı yetişemezdi onlara... Süreyyalı İkitelli pazarının kalabalığında kaliteli, iyi derece yapması hemen hemen kesin atlet gerçeği yatmaktadır. En çok da neye sevindim biliyor musunuz? Demek ki, bu ülkede, iyisini bulursa, hâlâ sporların anası olan atletizmin müşterisi varmış.