Doğruluktan ayrılmamalı

A -
A +

Her şeyin başı doğruluktur. Her işin nizam ve intizamı doğruluk iledir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Doğru olunuz, doğruluk gerçeği, gerçek de Cennet yolunu gösterir. Bir kimse doğruluktan ayrılmaz, doğruluğu düstur edinirse, Allah indinde o kimse sıddıklardan olur.) [Buharî] Bir haramdan kaçmak, milyonlarca nafile ibadetten evladır. Günahtan kaçmak ibâdet yapmaktan önce gelir. Hadis-i şerifte, (Küçük bir günahtan kaçmak, bütün cin ve insanların ibâdetleri toplamından daha iyidir) buyuruluyor. (R. Nasihin) Rızıktan endişe etmemeli, bu yüzden doğruluktan ayrılmayıp haramlara düşmemeli. Rızık mukadderdir. Yani herkesin rızkı bellidir, artmaz eksilmez, rızkını almadan dünyadan ayrılmaz. İsteyene helalden gelir, isteyene haramdan. Gelen miktar aynıdır. Ecel de mukadderdir. Yani herkesin ömrü bellidir, uzamaz kısalmaz, vakti dolunca dünyadan ayrılır. Kaza ve kader, hayır ve şer, zaten imanın şartlarındandır. Peki, daha ne istiyoruz, niye şükretmiyoruz? Rızkımız belli, ömrümüz belli, başımıza gelenler Allah'tan. Artık dileyen şükretsin, dileyen de nankörlük. Gencin birisi Kâbe'de hep (Ey doğruların yardımcısı olan Allahım, ey haramdan sakınanların yardımcısı olan Allahım, sana hamdü sena ederim) diye dua eder. Bu durum herkesin dikkatini çeker. Birisi, (Neden hep aynı duayı yapıyorsun, başka bir şey bilmiyor musun?) der. O da anlatır: 7-8 sene önce yine Kâbe'de iken içi altın dolu bir torba buldum. Tam 1000 altın vardı. İçimden bir ses (Bu altınlarla, şunları şunları yaparsın) diyordu. Hayır dedim kendi kendime, bu benim değil, başkasının malı, kullanmam haram olur... Bu sırada birisi, (şöyle bir torba bulan var mı?) diye bağırıyordu. Çağırdım onu, nasıl bir torbaydı, içinde ne vardı diye sordum. Torbayı tarif etti ve içinde 1000 altın vardı dedi. Al öyleyse torbanı diyerek verdim. Adam torbayı açıp içinden bana 30 altın verdi. Pazara gittim. Temiz yüzlü genç bir esiri [köleyi] överek satıyorlardı. Gencin temizliği dikkatimi çekti. Yanlarına gittim, bu köle için ne istiyorsunuz dedim. 30 altın dediler. Adamdan aldığım 30 altını verip genci satın aldım. Bir iki yıl geçti. Genç çok çalışkan, çok edepli idi. Onu aldığıma çok memnun olmuştum. Bir gün onunla giderken karşıdan iki üç kişi geliyordu. Genç bana dedi ki, (Efendim, ben Fas Emiri'nin oğluyum. Bu gelenler babamın adamları. Beni buldular. Senden beni satın almak isterler. Sen iyi bir insansın, onlara 30 bin altından aşağıya satma) dedi. O kişiler yanıma geldi, 'bu esiri bize satar mısın?' dediler. Satarım dedim. 60 altın verelim dediler. Olmaz dedim. İyi ama sen bunu 30 altına almadın mı? Biz sana iki mislini veriyoruz dediler. Öyleyse gidin pazardan alın dedim. Artıra artıra 20 bin altına kadar çıktılar. 30 binden aşağı olmaz dedim. Çaresiz kabul ettiler. Altınları verip, genci alıp gittiler. Ben o 30 bin altınla, işyerleri açtım, ticaret yaptım, daha çok zengin oldum. Bir gün bana arkadaşlar, 'çok zengin bir ailenin iyi bir kızı var. Babası yeni vefat etti. Onunla seni evlendirelim' dediler. Ben de olur dedim. Nikah kıyıldı. Deve yükleri çeyizini getirdiler. Çeyiz arasında bir torba dikkatimi çekti, kıza, 'bu nedir?' dedim. İçinde 970 altın var, babam Kâbe'de bunu kaybetmiş, bulan gence 30'unu vermiş. Kalanını da bana hediye etti, çeyizine koyarsın dedi. Demek ki bulduğum altınlar benim rızkım imiş, vermese idim haram yoldan gelecekti, şimdi helal yoldan yine bana geldi. Öyle ise, haramı ateş bilip ona uzanmamalı, günah kazanmamalı.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.