Anlamı boyundan büyük ve bazen "makam-ı tezyifte" kullanılan, birçok sözcüğümüz var. Bunlardan biri de, "ayı" sözcüğü. Başlığı okuduğunuzda ne düşündünüz, size neyi çağrıştırdı? Sizi bilemem, ama bir yakınım, "İstanbul trafiğinde sık sık sarf edilen, masum bir tepki!" diye cevapladı. Siz hiç, 34 AYI .... diye başlayan bir plaka gördünüz mü? Bendeniz, görmedim; ilgililerin böyle bir plakayı tescil edeceklerini zannetmiyorum. Ne var ki, A-Y-I harflerinden oluşan bir plakayı taşımak isteyenler çıkabilir. E5 ve TEM karayolunu, "Dikkat, ayı çıkabilir!" ikazı ile donatmakta yarar var, diye düşünüyorum. "Nereden çıktı bu ayı muhabbeti?" diyorsanız, anlatmaya çalışalım. *** Bir beldemizde, ayılar, karpuz tarlasını basmış, karpuzlar telef olmuş. Kamusal ayılar, özel alana girmiş. Kamusal olan, devlete ait olmayabilir, ama vatandaş, "Devlet ayılarına sahip olsun, zararımızı ödesin. Aksi takdirde vururuz!" diyor. Bu konuyu, ceza ve idare hukukçularımıza emanet ediyoruz. Ayı, ahlata ve bala çok düşkündür. Demek ki, bu sıcaklarda, ayıları hararet basmış ve son derece "ayıca" bir tepki vermişler. Aslında ayı milleti, karpuza, kavuna tenezzül etmez, ama ekolojik dengenin bozulması sebebiyle, yabani meyve bulamadığından mecburen saçmalıyor, garibim! Entelektüel ayılar yetiştirmemiz lazım ki, karpuz tarlaları talan edilmesin, köylümüz zarar görmesin. Karpuz tarlasını talan eden iki ayaklı ayıları, iyi bilirim. Dört ayaklı ayılar konusundaki bilgim, zevkle dinlediğim masallar, hayvanat bahçesinde gördüklerim ve vaktiyle sokaklarda tef çalınarak oynatılan, daha doğrusu eziyet edilen "Kocaoğlan" ile sınırlı. Kocakarılar, nasıl bayılırdı? Yoğun işkence ve dayak tesiriyle, kendilerine kazandırılan "şartlı refleksleri" sergileyen ayıları, çocukluğumda defalarca seyrettim. Ayıcı denilen bedbaht ve sadist adam, burnuna takılan halkanın acısıyla homurdanan ve kıvranan ayının zincirini genellikle beline dolar, gerektiğinde çekerdi. Bir elinde tef, diğer elinde kocaman ve kalın bir sopa eşliğinde, zavallı ayının acziyle alay edercesine, tefle tempo tutarak "Yandan kızıma yandan, severim seni candan!" diye şarkı söylerdi. En meşhur numaralarından biri de, "Kocaoğlan, kocakarılar, hamamda nasıl bayılır?" diye sorduğunda, ayının yere uzanmasıydı. Şov bittiğinde, ayıcı, kasketini ters çevirerek, para toplardı, seyredenlerin bir kısmı da, "hayvani ve sınıfsal" dayanışmanın gereği olarak, gönlünden ne koparsa bir şeyler atardı. Şunu da unutmayalım ki, sirklerde çalışan hayvan terbiyecilerinin yanında, bizim ayıcılar, "kazurata nazaran tezek" gibidir. Ayıcılık tırmanıyor! Ülkemizde, ayıcılık çok yaygın. Sosyologlarımıza göre, "entelektüel ve burjuva ayılar" ile "lümpen ve proleter ayılar" arasındaki sınıfsal farklar, giderek kapanıyormuş. Zaten, uygarlık dedikleri de bu olsa gerek! Ayı avlamak için kutuplara seyahat eden "altın kalpli" ve "palavracı" avcılarımız var. Ayılara ilişkin, * Armudun iyisini ayılar yer! * Ayının on tane hikâyesi varmış, dokuz tanesi ahlat ile ilgiliymiş. * Ayı, yavrusunu severken öldürmüş. * Ayı, kokutmadan yemezmiş! gibisinden birçok hikâyemiz de var. Kısacası, var oğlu var! *** Bitmedi! Ormanda yaşayan ayıların yanı sıra, finansal piyasalarda işlem yapan ayılar da var. İsterseniz, bu konuya önümüzdeki hafta girelim. *** Dikkat: Misafirinize armut ikram ederken, "Efendim, ağzınıza layık!" gibisinden bir lâf etmeyiniz, kavga çıkabilir; bizden söylemesi!