Hani bazı insanlar vardır; içlerindeki coşku ve heyecanı dışarıya huzur ve güzellik olarak yansıtırlar. O insanların içinde öyle bir yanardağ vardır ki, bu yanardağın küllerinden kimi zaman güzel bir resim, kimi zaman güzel bir beste, kimi zaman da güzel bir şiir çıkar. İşte Gökhan Kırdar da bu insanlardan biri. Kendisi ile ilk tanıştığım günü hatırlıyorum da, onu tanıdığım için gerçekten de çok mutlu olmuştum. Çünkü sadece toplum tarafından sevilen ve merak edilen bir müzisyen ile değil, aynı zamanda hareketleri, konuşması ve olaylar karşısındaki duruşu ile insanlara güven veren güzel bir insanla da tanışma fırsatını bulmuştum. Yapmış olduğu müzikal çalışmalarla toplumun büyük sevgisini kazanan Gökhan Kırdar, özellikle son dönemlerde Türkiye'de büyük ses getiren ve izleyici rekorları kıran televizyon dizilerine yapmış olduğu müziklerle gündemde. İşte ben de bu nedenle, kendisi ile yapmış olduğum sohbette kendisine bu konu ile ilgili birçok soru sordum. O da her zamanki içtenliği ile sorularıma cevap verdi. Umarım bu sohbetten siz de benim gibi büyük keyif alırsınız. O zaman buyrun sohbetimize... > Popüler tarzın peşine düştüm * Özellikle son dönemlerde isminiz film ve dizi müzikleri ile gündemde. Peki bu sizin kişisel bir tercihiniz mi, yoksa mevcut şartların ortaya çıkardığı bir sonuç mu? Genel olarak müziğe baktığımızda, müziğin açılımları fazla olan bir konu olduğunu görüyoruz. Müziğe ilk başladığım yıllarda, yani 1994-1995 yıllarında yaptığım 'Serseri Mayın' ve 'Tutunamadım' gibi çalışmalar daha popüler bir kulvardaymışım gibi bir intiba bıraksa da aslında müzikalli çalışmalarım doksanlı yıllarda Yıldız Teknik Üniversitesi'nde iken başladı. O yıllarda üniversitede bağımsız olarak kurduğumuz bir tiyatro vardı ve sahnelediğimiz oyunların müziklerini ben yapıyordum. Yani görsel ile ilişkim o yıllarda başladı. 1993 yılında yapmış olduğum 'Gece, Melek ve Bizim Çocuklar' adlı ilk film müziği ise bu konudaki kariyerim adına önemli bir adımdı. Zaten o dönemde çok da fazla film çekilmiyordu. 'Gece, Melek ve Bizim Çocuklar'ın o yıllara nazaran gördüğü ilgi çok iyiydi. Ardından 'Yerine Sevemem' ile çok büyük bir popülarite içine girdim. Zaten sadece film müziği yaparak bir yerlere gelinmesi mümkün değil. İlk iki albümün yayınlanmasından sonra film müziği yapmayı bir kenara bırakarak, artistik ve kendi söylemlerim üzerine çalışmalar yapmaya başladım. Çünkü o dönemde edinmiş olduğum popülaritenin beni kısır bir döngüye iteceğini hissediyordum. Ardından 1997 yılında Türkiye'nin ilk elektronik müzik albümü olan 'Trip' albümü yapıp elektronik müzik ile ilgili bir viraja girdim. Yani, o zamana kadar edinmiş olduğum bütün kariyeri bir kenara bırakıp, sözlü şarkıların dışında daha atmosferik ve daha derin dünyalar oluşturan ve bunu insanların iç dünyalarına sokan endüstriyel müziği yapmaya başladım. Böyle olunca da doğal olarak popülarizmden uzaklaşıyorsunuz. Zaten çok göz önünde bulunmak da istemiyordum. Yaygın olan müziği yapmaktansa, bir gün popüler olacağına inandığım müziği yapmayı tercih ettim ve onun peşine düştüm. > Şimdi meyvesini topluyorum * Peki yapmayı tercih ettiğiniz ve peşine düştüğünüzü söylediğiniz bu müzik stilinin, yapmış olduğunuz film ve dizi müzikleri üzerinde ne gibi bir etkisi oldu? Bugün, o günlerde yaygın olacağına inandığım müziğin patlamalarını yaşıyorum. Yani 1996 yılı ile 2000 yılları arasında yapmış olduğum müzikal araştırmaların ve tohumlarını attığım müziğin şu anda meyvelerini topladığımı söyleyebilirim. Neticede pop müzik yapmamak için gelecekte çok iyi olacağına inandığım bir müziği yaptım ve yapıyorum. Ve başladığım bu tarzı popülerleştirmek istediğim için de bu yönde çalışıyorum. Evet, sizin de söylemiş olduğunuz gibi bu tarzımdan dolayı film ve dizi müziğine doğru bir kayma yaşadım. Her şeyin ötesinde bu bir mecburiyet gibi gözükse de aslında doğru olan buydu. Bunun sonucunda da hem şarkı sözü yazarı olarak hem de manifesto ve felsefem ile yenilenmiş bir şekilde insanların karşısına çıktım. İşte bu sayede de geride olduğumu düşündüğüm film müziği yapmak konusunda birtakım açılımlar yapıp, birtakım devrimler gerçekleştirebildiğimi düşünüyorum. Bu açıdan bakıldığında, film ve dizi müziği yapmak benim ikinci kariyerim oldu ve bu iki kariyerin verdiği güçle herkes tarafından kabul gördüğümü ve beğenildiğimi söyleyebilirim. Müziksiz film beyinde yer etmez * Özellikle son dönemlerde popüler olan film veya dizilere baktığımızda, bu film ve dizilerin müzikleri ile de gündemde olduklarını görüyoruz. Size göre bir film veya dizi müziğinin o dizi yahut filmin izlenmesine olan etkisi ne kadardır? Eğer bir film ses ve müzik içermez ise sadece gözünüze hitap eder. Fakat bu filmi ses ve müzik ile birleştirirseniz, göze ve kulağa hitap eden bir şey haline gelir. Ve siz bunu ne kadar artırırsanız o kadar insanların duygularına hitap edersiniz. Çünkü görüntüyü çok net, fakat duyduğunuz şeyi anlaşılamaz bir noktada algılarsanız, o filmi sadece izlerseniz ve o filmin beyninizde bir yer etmesi mümkün olmaz. Bir filmin birçok felsefe taşı vardır ve o filmin senaryosu, yönetmeni, müziği ve oyuncuları ne kadar iyi olursa, o kadar iyi bir sanat ürünü ortaya çıkar. Fakat bu taşlardan biri eksik olursa, bu film yarım ve eksik bir film olur. Dolayısıyla bir filmin müziğinin iyi olmaması, o filmin diğer filmlere nazaran iyi olmadığını gösterir ve böylece diğer emekler de ziyan olmuş olur. Bence bir filmdeki müziğin eksikliği, o filmin başarı yüzdesini etkiler. Çünkü müzik, soyut bir şeydir. Bu açıdan baktığınızda, müziğin yok olan herhangi bir şeyi size varmış gibi hissettirebileceğini ve hayal kurdurabileceğini görürsünüz. Film içindeki müzik o filmin içselidir. Sahnede olup bitenlerin duygusunu ortaya koyar. Bu açıdan film yahut dizi içindeki müzik, gerçekten de çok önemlidir. > Erkan Oğur destekledi * Film müzikleri konusunda kendinize örnek aldığınız bir isim var mı? Müzikal anlamda kendime örnek aldığım ve bilgilerini benden esirgemeyerek her anlamda benimle paylaşan Erkan Oğur'un bu konudaki desteklerini hiçbir zaman unutamam. Gerçekten de kendisinin benim üzerimde emeği çoktur. Bu nedenle bu konu ile ilgili örnek alınabilecek ve işini seven pek çok insan olmasına rağmen, eğer yeni bir şeyler ortaya koyabildiysem ve bu koyabildiğim şeyler de insanlar tarafından beğenilmiş ise kendisinin emekleri bunda büyük bir rol oynamıştır. > Hiç yapılmamış olan projeyi kabul ederim * Şu anda müziğini yapmanız için pek çok film ve diziden teklif aldığınızı biliyorum. Peki bu noktada müziğini yapmanız istenilen bir projede aradığınız ve dikkat ettiğiniz kriterler nelerdir? Önüme bir proje geldiği zaman, öncelikle o projenin yere ne kadar sağlam bastığına bakarım. Çünkü, örneğin bir dizi her hafta yayınlanan bir çalışma ve o dizi açısından her hafta olay meydana getiren müzikler yapmak pek mümkün olmuyor. Bu nedenle de daha çok tek mekan içerisinde olan ilişkiler için yapılan müzikler üzerinde çalışılıyor. Bunun dışında oyuncu kalitesinin yüksek olmasına bakıyorum. Çünkü genel olarak daha çok diyaloglar üzerine kurulu ve kapalı mekanlarda geçen sahneler için müzik yapılıyor. Bu nedenle de oyuncuların gösterecekleri performans, senaryonun kalitesi ve kurulan cümlelerin şiirselliği çok önemli bir hale geliyor. Bunların dışında, ülkemizde eskiye oranla çok daha fazla sayıda dizi yapılıyor ve bu nedenle gelen senaryolar içinden başka senaryolara benzemeyen yani farklı olan senaryoları seçmeye özen gösteriyorum. Eğer önüme gelen bir sinema filmi projesi ise, yeni bir şey öneren ve bugüne kadar yapılmış olanların dışında olan bir projeyi tercih etmeye çalıyorum. Hissetmek lazım * Bir film müziği yaparken nasıl bir yol izliyorsunuz? O anda içinde bulunduğunuz ruhsal durumunuz sizi ne oranda etkiliyor? Öncelikle önüme gelen senaryonun neler önerdiğine bakıyor, içindeki imgeleri ve kavramları etüt ediyorum. Karakterlerin duyguları üzerinde yoğunlaşmaya çalışıyorum. Senaryonun içerisindeki duyguları ortaya çıkardıktan sonra da bu duyguları taşıyabilecek birtakım müzikal noktaları yakalamaya çalışıyorum. Fakat bu genel bir çalışma oluyor ve esas çalışma, film geldiği zaman üzerinde yapılan çalışma oluyor. Yani bu konuda özel bir çabam yok ve zaman ile mekanın vermiş olduğu güçle, o sahne ya da filmin atmosferine uygun olan müziği yapmaya çalışıyorum. Dolayısı ile o anda yaşadığım olaylardan ve ruhsal durumumdan etkilendiğimi söyleyemem. Sonuçta bu çalışma kişisel bir çalışma olmayıp, ortada kolektif bir çalışma ve filmin gerektirdiği ne ise onu yapmak zorundasınız. O sahnede hüzünlü bir şey varsa, kalkıp da oynak bir müzik yapamazsınız. Yapacağınız müzik, izlediğiniz şeyle bağlantılıdır ve oraya yapılabilecek olan en iyi alternatifi yapabiliyorsanız, o filmi en iyi okuyan, en iyi çözümleyebilen ve en iyi hissedebilen noktaya gelmiş oluyorsunuz. Sadece filmin bir karesini ya da bir oyuncusunu seçmek o filme müzik yapmaya çalışmak bence yanlış. Gerçek hayattan çıktığı zaman filmde müzik başlar, duygular devreye girer. Müzik ön plana çıkar. Burada kamera hareketleri ve slowa düşmeler çok önemlidir. Göz önünde değilim * Klipleriniz dışında televizyon ekranlarında hemen hemen hiç yoksunuz. Fakat insanların size karşı duydukları sevgi de ortada. Bu sevgiyi neye bağlıyorsunuz? Tarzınıza mı, yoksa insanlarla paylaştığınız eserlerinize mi? Sanırım göz önünde olmadığım zaman içerisinde kendi mutfağıma çekilip, kendimi geliştirme çabaları göstermem, bulunduğum müzikal nokta yerine bambaşka bir müzikal nokta oluşturmam ve o müzikal noktanın da televizyon dizileriyle geniş kitlelere ulaşması, insanların bu yeni kimliğimle bir hareket oluşturduğumu görmelerine yol açtı. Bu da insanların bana karşı sevgi ve saygı duymalarına neden oldu. Bunun dışında, yaptığım müziğin insanların derinliklerine hitap ettiğini ve insanların beni sevmesinde bunun da çok etkili olduğunu düşünüyorum. Neticede, ilk önce sanatçı olarak insanların saygısını kazanmak gerekiyor. Bu da o insanların saygılarını kazanacak şekilde yaşamanızı ve sanatınızı icra etmenizi gerektiriyor. Ben de insanların saygısını kazanacak şekilde yaşadım ve böyle olduğu için de insanların beni başka bir yere koyduklarına inanıyorum. * Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir? Öncelikle size ve gazetenize çok teşekkür ediyorum. Bunun dışında uzak durmaya çalıştığım film ve dizi müzikleri konusunda yeniden çalışmalar yapmama vesile olan ve bu konuda beni ikna eden sevgili Metin Günay ve Osman Sınav'a da teşekkürlerimi sunuyorum. .............. NOT: Sn. İsmail Yağcı'nın açıklaması: "Topkapı Sarayı ile ilgili olarak, bahsi geçen (Berber ve Hamam Sergisi) için herhangi bir eleştiride bulunulmamış; bu sergi için Bab-üs Selam'ın iki yanına asılan ve müstehcen sayılabilecek resimli afişlerin neden asıldığı hususunda bir eleştiride bulunulmuştur" şeklindedir. Değerli okuyucularımızın bilgilerine sunulur. M. Ç. S.