Âkıl ve bâliğ olan erkeğin ve kadının birinci vazîfesi, Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıkları akâid bilgilerini öğrenmek ve bunlara uygun olarak inanmaktır. Kıyâmette Cehennem azâbından kurtulmak, onların bildirdiklerine inanmağa bağlıdır. Cehennemden kurtulacak olanlar, yalnız bunların yolunda gidenlerdir. Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" ve Eshâbının "rıdvânullahi aleyhim ecma'în" yolunda gidenler, yalnız bunlardır. Kitaptan, yani Kur'ân-ı kerîmden ve Sünnetten, yani hadîs-i şerîflerden çıkarılan bilgiler içinde kıymetli, doğru olan yalnız bu büyük âlimlerin, Kitaptan ve sünnetten anlayıp bildirdikleri bilgilerdir. Çünkü her bid'at sâhibi, yani her reformcu ve her sapık kimse, bozuk düşüncelerini, kısa aklı ile, Kitaptan ve sünnetten çıkardığını söylüyor. Ehl-i sünnet âlimlerini "rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma'în" gölgelemeğe, küçültmeğe kalkışıyor. Demek ki, Kitaptan ve Sünnetten çıkarıldığı bildirilen her sözü, her yazıyı doğru sanmamalı, yaldızlı propagandalarına aldanmamalıdır. İtikadı düzelttikten sonra helâl, harâm, farz, vâcib, sünnet, mendûb, mekruh olan şeyleri de fıkıh kitablarından öğrenmek ve her işi bunlara göre yapmak da lâzımdır. Allah korusun, itikad edilecek şeylerde, bir sarsıntı olursa, kıyâmette, Cehennemden hiç kurtulmak olmaz. İtikad doğru olup da, işlerde gevşeklik olursa, tövbe ile ve belki tövbesiz de af olunabilir. Eğer af olunmazsa, Cehenneme girse bile, sonunda yine kurtulur. Görülüyor ki, işin aslı, temeli, itikadı düzeltmektir. Hâce Ubeydullah-i Ahrâr "kaddesallahü teâlâ sirrehül'azîz" buyurdu ki: (Bütün iyi hâlleri ve buluşları bize verseler, fakat Ehl-i sünnet vel cemaat itikadını kalbimize yerleştirmeseler, hâlimi harâb, istikbâlimi karanlık bilirim. Eğer bütün harâblıkları, çirkinlikleri verseler ve kalbimizi Ehl-i sünnet itikadı ile süsleseler hiç üzülmem). Dînin yayılmasına, İslâmiyetin kuvvetlenmesine çalışmak, her zaman iyidir ve kim olursa olsun, böyle çalışan, cihâd sevâbına kavuşur.