Bütün sıkıntıların, perişanlıkların, olumsuzlukların sebebi; aşırılıklar, sınır tanımamazlıklar ve haddini bilmemezliklerdir. Cenab-ı Hak insanı, başıboş bırakmamış, neyi yapacağını, neyi yapamayacağını bildirmiş, her şeyin ölçüsünü, sınırını tayin etmiştir. Bu sınırlara uymayan, haddi aşan sıkıntılara maruz kalmıştır. Örneğin sevgi meselesi. Dinimizde sevginin de sınırları vardır. Anne baba sevgisi, çocuk sevgisi, karı-koca sevgisi ve dünya malı sevgisi gibi her birinin kendine göre sınırı vardır. Mesela dünya malına olan sevgi ve bağlılık; hayatta kalmak için bir vasıta ve ahireti kazanmak için bir vesile noktasında kalmaz, ona tapma noktasına gelirse sınır aşılmış olur. Arkasından, sıkıntılar belalar gelir. Kitaplarda bununla ilgili pek çok ibretli kıssalar bildirilmektedir: İsa aleyhisselam, havarileri ile seyahat ederken, bir köye uğradı. Köy halkının kimisini kapı önünde, kimisini sokak ortasında ölü buldu. Bu manzarayı görünce, İsa aleyhisselam havarilerine buyurdu ki: - Bunlar Allahü teâlânın gazabına uğramış kimselerdir. Havariler; - Bunların günahlarının ne olduğunu öğrenmek isteriz, dediler. Bunun üzerine, İsa aleyhisselam Allahü teâlâdan ölüm sebebini bildirmesini niyaz etti. Allahü teâlâ şöyle bildirdi: "Gece olunca sen kendilerine sor! Cevabını alırsın." Ona köle olmayın! Gece olunca, İsa aleyhisselam sordu: - Ey köy halkı, başınıza gelen nedir? İçlerinden birisi cevap verdi: - Ey Allahın peygamberi, dünya malı sevgisine dalmamız sebebiyle bu hâle geldik. - Dünyayı nasıl sevdiniz? - Dünyayı ahireti kazanmada bir vasıta, bir gaye bilmedik. Bir annenin çocuğunu kaybettiği vakit ağladığı, bulduğu vakit sevindiği gibi, biz de dünya malını kaybettiğimiz zaman çocuklar gibi ağlar, bulduğumuz zaman da çok sevinirdik. - Peki niçin hep sen konuşuyorsun, başkaları konuşmuyor? - Ben onların yanında bulunuyordum. Onlardan değilim. Onlar şimdi çok fecî bir şekilde azap gördüklerinden, cevap verecek hâlleri yoktur. Ben cehennemin bir kenarında bekliyorum. Sonum ne olacak bilmiyorum. Bunun üzerine İsa aleyhisselam havarilerine buyurdu: - Dünyayı kendinize efendi edinirseniz, o da sizi kendisine köle eder. Dünyalık peşinde koşan, durmadan tuzlu su içen gibidir. İçtikçe harareti artar. Ey havarilerim, sizin için ben dünyayı sırtüstü yere vurdum. Sakın benden sonra onu ayağa kaldırmayın! Çünkü o habistir. Onu seven Allaha isyan eder. Ahiret ancak onu terk etmekle elde edilir. Hasta, hastalığı sebebiyle, yemeğin tadını alamadığı gibi, dünyaya bağlılıkta sınırı aşan bir kimse de, ibadetlerin tadını alamaz. Bir gün Peygamber efendimiz, Dahhak hazretlerine sordu: - Tuzlu ve baharatlı yemekleri yiyip, üzerine süt içen sen misin? - Evet öyledir, ya Resulallah. - Bu yemekler nereye gidiyor, ne oluyor? - Sonu mâlum, ya Resulallah. - İşte Allahü teâlâ, dünyanın sonunu Âdemoğlunun yediği yemeğin sonuna benzetmiştir. Bir gün Musa aleyhisselam yolda giderken, ağlayan bir kimse gördü. Dönüşte, aynı kişinin yine ağladığını görünce dedi ki: - Ya Rabbî! Bu kimse senin korkundan durmadan ağlıyor, senden af diliyor. Allahü teâlâ buyurdu ki: - Ya Musa! Onun gözyaşları ile beyni de aksa yine affetmem. Çünkü onun kalbinde dünya sevgisi var. Hz. Ali'ye dünyayı sorduklarında, buyurdu ki: - Dünya helaline hesap, haramına azap olan bir yerdir. Bişr-i Hafî hazretlerine dediler ki: - Falan zengin öldü. - Dünyayı topladı. Fakat kendini dağıtarak ahirete gitti. - Fakat, birçok iyilik yaptı, hayır hasenatta bulundu. - Hayır ona fayda vermez. Çünkü o, dünyanın peşinde koşuyordu. Kalbinde dünya sevgisi vardı. Yaptıkları dünyalık menfaat içindi. Kötülüklerin kaynağı Muhammed aleyhisselama peygamberliği bildirildiğinde, şeytanlar İblisin başında toplanarak, üzüntülerini bildirdiler. Bunun üzerine İblis onlara sordu: - Bunlar dünyayı severler mi? - Evet, dünyayı severler. - Öyleyse üzülecek bir şey yok. Onlara birçok haksız kazanç sağlatırım. Lüzumsuz masraf yaptırırım ve lüzumlu yere para harcatmam. Zaten her kötülük bu üç şeyden meydana gelir. Bütün bu olaylarda anlatılan dünya; ahiretini unutturan, harama sürükleyen, zevk ve safaya düşüren, dinden uzaklaştıran mallardır. Dünya mallarına sevgide, bağlılıkta, sınır aşılmaz bunların geçici şeyler olduğu bilinir, ahireti kazanmada vesile olarak kullanılırsa bunlar zararlı değil faydalı dünyalıklar haline dönüşür. Dinimiz böyle malı kötülememiş, aksine methetmiştir.