Dün, toplum olarak kendi öz değerlerimizden, temel esaslardan çok uzaklaştığımızdan bahsetmiştik. Esastan uzaklaşınca geriye sadece görüntü kalıyor. Nitekim Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde, "Öyle bir bir zaman gelir ki: İslâmın isminden başka ve dinin sadece şekil ve âdet olmaklığından başka bir şeyi kalmaz." Gelişmelere bakınca o günlerde olduğumuz veya günlere hızla yaklaştığımız anlaşılıyor. Bu hale düşmemizde pek çok kesimin, kimsenin dahli varsa da, esas suçlunun hangi kesim olduğunu Üsküdar'dan değerli okuyucumuz Ahmet Uzuner lütfedip gönderdiği yazısında bakınız nasıl ifade ediyor: İslamiyet dış etkilere, yıkıcı akımlara karşı dayanıklıdır. Geçmişte dine dışarıdan zarar vermek pek mümkün olmamıştır. Çünkü İslamı temsil eden âlimler bu tür akımları bertaraf etmeyi bilmişlerdir. Kale içeriden zarar görmüştür. Bugün İslamiyeti layıkıyla temsil edecek ulemadan mahrumuz; aksine yanlış temsil, yanlış sözler ve davranışlar İslama sempatisi olanları da soğutuyor. Maalesef bazı ilahiyatçılar ulu orta konuşmaları ile dine çok zarar vermekteler. Bu ilahiyatçılar, İslam dini etrafında şüphe uyandırıcı söylemler geliştiriyor, zaman içinde bu söylemler tereddüt ve zihin karışıklığına yol açıp Müslümanlığı hem inanç hem amel seviyesinde itibardan düşürüyor. Kadın erkek karışık başı açık namaz, abdestsiz Kur'an'ın ele alınıp okunması, âdetli iken kadınların namaz kılması ve oruç tutması, kurban kesme yerine sadaka verilmesi gibi konular ile halkımızı en ciddi zihin karışıklığına düşürmüşlerdir. Bir kısım ilahiyatçılar, tarih boyunca Müslümanların dinî bir vecibe bilip yerine getirdiği ibadetleri öylesine gözden düşürdüler ki, yapılıp yapılmaması arasında bir fark kalmadı nerdeyse. Halbuki din, kendi içinde birtakım rükünler ihtiva eder. O dinin mensupları belli bir düzen, sıralama ve kutsiyet atfedilmiş hareketlere, rükünlere büyük bir önem verirler. Bunların kaynağı Peygamber efendimizin tatbikatıdır, sünnetidir. İslamda bütün dinî kuralların kaynağı Kur'an ve sünnettir. İlahiyatçılar, dini öyle bir şekle soktular ki, ne rükün kaldı ne kutsiyet. Peygambersiz din olmaz. Eğer sünneti ortadan kaldırırsanız veya zayıflatırsanız, din de ortadan kalkar. Geriye ruhu, manevi lezzeti kurumuş, şeklî kurallar manzumesi kalır. İlahiyatçılar oryantalistlerin etkisiyle sünneti cahilce Arapların geleneklerine indirgediler. Kur'an-ı kerimin ahkam ayetlerini inkâr eden tarihselciler, yani dinin bazı emir yasaklarının o zamanki insanlar için geçerli olduğunu savunan ilahiyatçılar, İslamiyeti kuralları olmayan herkese göre yorumu farklı ahlakî, felsefî bir inanç sistemi haline getirmeye yeltendiler. İslamî hayat ve hassasiyetler öylesine zayıfladı ki, planlı yollarla "nasıl oruç tutulmaz", "nasıl namaz kılınmaz", "niçin örtü takılmaz", "nasıl kurban kesilmez" " nasıl zekat verilmez" fetvalarıyla ün yapan bir ilahiyatçı zümre teşekkül etti. Hiçbir yükümlülüğü, helali-haramı olmayan bir din (dinsizlik) ortaya atılmak isteniyor. İlahiyatçılar, kendi yorumlari ile, niçin açık ve belli hükümlerin gerekmediğini anlatıp insanları meşruiyet krizinden, günah korkusundan kurtarmaya çalışırken, dinini rükünleriyle yaşamak isteyenleri de, "Hurafeci" "Gelenekçi" "Zorlaştırıcı" gibi ifadelerle suçladılar. Herkese telkin edilen din, "Protestanlaştırılmış" bir İslamiyet! Hristiyanlığı kuralsız, ibâdetsiz "haramsız, yasaksız bir dîn" haline getirdikleri gibi; şimdi de İslâmiyeti bu hale sokmak istiyorlar. --------------------------------------------------- Tel: 0 212 - 454 38 21 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.mehmetoruc.com