İsrailoğullarına ne zaman ki cihad farz kılındı; içlerinden çok azı hariç, cihaddan yüz çevirdiler. Hazreti İşmoil onlara dedi ki: "Allahü teâlâ sizin için Tâlût'u hükümdar olarak gönderdi." İsrailoğulları Tâlût'u hükümdarlığa münasip görmediler. Kendilerinin daha ehil olduklarını iddia ederek dediler ki: - Biz, hükümdarlığa ondan daha lâyık iken ve ona mal bakımından da bir bolluk verilmemişken, nasıl olur da bizim başımızda hükümdarlık onun olabilir? Onların bu itirazı karşısında İşmoil aleyhisselâm şöyle cevap verdi: - Şüphesiz Allah, üzerinize onu beğenip seçmiştir. Ona, ilim ve vücut bakımından, sizden ziyade bir üstünlük vermiştir. Allahü teâlâ mülkünü dilediği kimseye verir. İsrailoğulları her zamanki itirazcılıklarını yine gösterdiler. Peygamberlerinden, Tâlût'un hükümdar olduğuna dair alâmet istediler. Bunun üzerine, Hazreti İşmoil buyurdu ki: - Tâlût'un hükümdar olmasına alâmet, kaybetmiş olduğunuz Tâbût'un getirilmiş olmasıdır. Cenab-ı Hak; İsrailoğullarının, Tâlût'un hükümdarlığına kanaatleri olsun diye, Tâbût'u melekler vasıtasıyla Tâlût'un evine koydurdu. İsrailoğulları, Tâbût'u, Tâlût'un evinde bulunca, onun, kendilerine Allahü teâlâ tarafından hükümdar yapıldığına inandılar. Tâbût'un gelmesinden dolayı gönüllerine sükûnet ve rahatlık geldi. Böylece Tâlût, İsrailoğullarına hükümdar oldu. Tâlût hükümdar olunca, memleket işlerini ve orduyu düzene koydu. Allah yolunda cihad için, Kudüs'ten hareket ederek, askeriyle kral Câlût'un üzerine yürüdü. Mevsimin çok sıcak olması yüzünden, askerin suya ihtiyacı pek fazla idi. Tâlût, itaat eden asker ile etmeyenleri birbirlerinden ayırmak için dedi ki: - Allahü teâlâ, sizi, bir nehirle imtihan edecektir. Kim o nehirden doyuncaya kadar su içerse, askerimden değildir ve eğer bir kimse o nehirden içmez yahut bir avuç su içerse, zararı yoktur ve askerimdendir. Tâlût, bu talimatı, kendisinin hükümdar olacağını haber veren İşmoil aleyhisselâma gelen vahy-i ilâhiden almıştı.