Nankör kavim!

A -
A +

İsrailoğullarının tuhaflıkları, nankörlükleri hiç bitmiyordu. Bu kadar azgın, söz dinlemez, kıymet bilmez bir kavim oldukları hâlde, Allahü teâlâ, merhamet ve ihsanının sonsuz olması sebebiyle onlara rızık veriyordu. Gökten, "men" ve "selva" denilen tatlı ve et indiriyor, onlar yiyorlardı. Hazreti Musa bir yere asası ile vurmuş ve taştan su çıkmıştı. İsrailoğulları o sudan içiyorlar ve su hiç kesilmiyordu. Allahü teâlâ tarafından bir bulut gönderilmişti. Bu bulut, üzerlerinde bulunup, onları gölgelendirirdi. Onlar ise, bunlara şükretmek yerine nankörlük etmekte ileri gidiyorlardı. Zaman akıp giderken, İsrailoğullarının Arz-ı Mukaddes'e girmesi haram olan kırk sene dolmuştu. Bu müddet içinde nesil değişmiş; "Biz o beldeye gidip, zorba kimselerle, kat'iyen savaşamayız..." diyenler ölüp gitmişler; yerlerine, onlara göre daha itaatkâr, Tevrat'ın hükümlerine uygun amel etmeye çalışan ve her biri, harp edecek yaş ve kuvvette bir nesil yetişmişti. Bu kırk senenin sonlarına doğru, Harun aleyhisselâm da vefat etmişti. Musa aleyhisselâmın etrafında Yûşa bin Nûn ve Kâlib bin Yuknâ'dan başka eski yakınlarından hiç kimse kalmamıştı. Kavminin hepsi Hazreti Musa'ya itaat eder duruma gelmişti. Musa aleyhisselâm, ümmeti ile birlikte Lût Gölünün güney tarafına geldi. Orada bulunan Uc bin Unk adında zalim melik ile harp ederek, Şerîa Nehrinin doğu kısmındaki yerleri ele geçirdi. Erîha şehrinin karşısındaki dağa çıktı. Uzaktan Kenan ilini gördü. Uzakta olmasına rağmen, oralar bu dağdan görülürdü. Musa aleyhisselâm her ne kadar Kenan ilini görmüş ise de, İsrailoğullarını oraya götürmek Yûşa aleyhisselâma nasip oldu. Kur'an-ı kerimde buyuruldu ki. (Gerçekten biz Musa ile Harun'u da nimetlendirdik. O ikisine ve kavimleri olan Benî İsrail'e büyük sıkıntıdan kurtuluş verdik. Onlara yardım ettik de Firavun ve kavmi üzerine galip oldular. Onlara, Tevrat kitabını verdik. Her ikisine de, kendilerini hak ve gerçeğe erdirecek olan hidayet yolunu gösterdik. Sonra gelecek ümmetler ve kavimler için, Musa ve Harun'un güzel zikirlerini, methlerini bıraktık ki; Musa ve Harun'a, bizden selâm olsun diyerek onlara salât-ü selâm getirsinler. İşte biz, ihsan sahiplerini, böyle mükâfatlandırırız. O ikisi de bizim vahdaniyetimizi tasdik eden kullarımızdan idi.) [Sâffât 114-122]

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.