"Onu da bize ısmarlasaydın!"

A -
A +

Bir gün Emîr-ül mü'minîn Hazreti Ömer dervişlere bahşîş verdi, mal ihsân etti. Bir kişi bir oğlan çocuğu ile geldi. Hz. Ömer buyurdu ki: Sübhânallah! Bu çocuğun sana benzediği kadar, birbirine benzeyen kimse görmedim. O kişi dedi ki: Yâ emîr-el mü'minîn! Bu oğlanın acâib hallerinden sana haber vereyim. Ben sefere gitmek murâd ettim. Bunun anası hâmile idi. Bana dedi ki; beni bu hâlde koyup, gider misin? Ben dedim ki; karnında olan nesneyi Allahü teâlâya emânet ettim. Sonra seferden döndüm. Annesi ölmüş fakat çocuk kurtulmuştu. Ben dedim ki; ne olaydı, anası da diri olaydı. Hâtıfdan bir ses dedi ki; eğer anasını da bize ısmarlamış olaydın, bu şekilde onu da geri verirdik... Emîr-ül mü'minîn Ömer, bekçi gibi, şehri dolanırdı. Nerede bir noksanlık görür ise, onu tedârik ederdi. Bu kadar ihtiyât ile dâimâ ağlar idi. Ona dediler ki; yâ Emîr-el mü'minîn, bu kadar korku ve ağlamak neden dolayıdır? Buyurdu ki: Eğer bir koyun veyâ bir keçi Fırat kenârında gezer. Onun hastalığına ilâç yapmazlar ise, korkarım ki, kıyâmette onu benden sual ederler... Emîr-ül mü'minîn Hazreti Ömer, Ebû Mûsâ-el Eş'arî Fars vilâyetine vâlî tayîn edip, göndermişti. Bir müddet sonra bir mektup yazdı. Mektupta: Bilmelisin ki, idârecilerin en iyisi o kimsedir ki, halkı onun sebebi ile iyidir. Kötü bahtlılar onun ile kötü bahtlıdır. Ve zinhâr yâ Ebû Mûsâ, elini açık tutup, isrâf edici olma ki, o vakit başkaları da öyle ederler... Bir vakit Hazreti Ömer ve Hz. Huzeyfe oturmuşlar idi. Hazreti Ömer buyurdu ki: Yâ Huzeyfe! Resûlullah Efendimiz münâfıkların sırrını sana söylemiştir. Bende nifâk eserinden ne görürsün? Hz. Huzeyfe dedi ki: Allahü teâlâ muhâfaza etsin. Sen bunu nasıl söylüyorsun! Resûlullah Efendimizden işitmedim, sende münâfıklık alâmeti yoktur... Bir vakitte de oturmuştu. Vera sözünü söylerdi. Sonra buyurdu ki: Harâma ve şüpheliye düşerim korkusu ile yetmiş helalden el çektim... Ömer bin Hattâb'a Şâm'dan kaplar içinde zeytin getirmişler idi. Hazreti Ömer onu taksim ederdi. Oğlu önünde otururdu. Boş olan kaplara elini sürerdi. Eli yağlı olurdu. O yağlı elini saçına sürerdi. Hazreti Ömer dedi ki: Ey oğul! Saçını yağlı görürüm. Oğlu dedi ki: Evet, elim zeytinlerin kabından, saçlarım da elimden yağlandı. Çabucak oğlunun elinden tutup, hamama götürdü. Saçlarını yıkattı. Buyurdu ki: Oğlum! Bu iş babanın azâb görmesinden kolaydır...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.