İleri derecede olanlar takva ve verada da önde idiler. Meselâ, Bişr-i Hâfî hazretleri, sultanların veya adamlarının yaptırdığı çeşmelerden su içmezdi. Bazıları, hacca giderken, sultanların yaptırdığı su kanallarından sulanmış bağların üzümlerini yemezdi. Birinin yolda, nalını kopmuştu. Hükümdar geçiyordu. Gece, onun ışığı ile, nalınını bağlamadı. Bir gece, bir kadın iplik eğiriyordu. Hükümdar geçti. İpliğini sultan ışığı ile bükmemek için, sultan geçinceye kadar bekledi. Zünnûn-i Mısrî'yi hapsetmişlerdi. Günlerce aç kalmıştı. Bir kadın, iplik parası ile hazırladığı yemekten gönderdi. Yemedi. Kadın işitince, üzüldü. Helâl para ile yaptığımı biliyorsun, niçin yemedin dedi. Evet yemek helâl idi. Fakat, zâlimin tabağı içinde getirdiler buyurdu. Yemeği zindâncıların tabağında getirmişlerdi. Burada, fâsıktan değil, zâlimden kaçınma vardır. Vera sahibi olayım derken vesveseye de düşmemek lazımdır. Mesela çamaşır yıkarken, su kullanırken, acaba temiz mi diye vesvese etmek, verâ değildir. Sıddîklar, böyle vesvese yapmazdı. Her buldukları su ile abdest alırlardı. Elbisenin, suyun temizliğinde vesvese etmek, gösteriş yapmaya yaklaşır ve nefsin hoşuna gider. Hâlbuki, Sıddîkların verâı, kalb temizliğidir. Bunu insanlar görmez. Bunun için nefse güç gelir. Yahyâ bin Mu'âz hazretleri ilâç içmişti. Zevcesi, odada biraz dolaş dedi. Gezmeye bir sebep göremiyorum. Otuz senedir hesap ediyorum. Allah rızası için olmayan bir harekette bulunmadım dedi. Bunlar, din için niyet etmedikçe hareket etmezler. Yemeleri, ibâdete lâzım olan aklı ve kuvveti bulmaları niyeti iledir. Her sözleri, Allah içindir. Başka niyetleri haram bilirler. Meleklerden, göklerden, kıyâmetin nasıl olacağından, Allahü teâlânın sıfatlarından konuşulur. Helâle, harama, dinin emirlerine gelince, susulur. Resûlullah buyurdu ki: "İnsanların en kötüsü, köşkler, çeşitli yemekler, renkli elbiseler içinde, boş oturup, herkese hoş gelen, lüzumsuz sözlerle vakit geçirenlerdir." Tel: 0 212 - 454 38 21 www.mehmetoruc.com e-mail: mehmet.oruc@tg.com.tr