Belki yarından da yakın

A -
A +

Servi ağacının dibine çöktü. Bayağı boylanmıştı mübarek... Hava serindi ama... Tertemizdi. Üzerinde hiçbir şey yazmayan mezar taşına dikti gözlerini. ..... Şimdi bu saatten sonra ne anlamı vardı? Düne kadar an be an takip ettiği savaş haberleri, piyasaların durumu, küçük bir ev yapmak hayaliyle almayı tasarladığı ama bütçesine uyduramadığı o mütevazı arsa, beş altı ay içinde kapatmayı umduğu borçları... Günün büyük bir bölümü bunlarla geçiyordu çoğu zaman. Şimdi ne anlamı vardı? ..... Geçen gün çok yorulmuştu da, arabayı arkadaşı kullanmıştı. - Bunun egzozunda bi numara var. Göstermen lazım. Baksana ne biçim uğulduyor, demişti... - Haklısın da... Duymazdan geliyorum. Sırası değil şimdi. Zaten hesaplar altüst... diye karşılık vermişti. Gülümsedi... Haftalarca beyninin içinde uğuldayan o egzozun sesi şimdi anlamsızdı. Öldükten sonra... Anlamsız. ..... Aslında ölümü düşünmeyen bir adam değildi... Ama insan, yaşadığı sürece hayatın yerçekimine boyun eğiyordu işte. Daha dün iddialaşıyordu birisiyle de, kendisiyle ilgili bir konuda ulaşacağı hedef için gelecek yılı adres olarak gösteriyordu. - Seneye... Göreceksin bak... En geç seneye... Ölümlü dünyada bırak seneyi, bir saat sonrayı bile adres göstermek riskti aslında... Risk... ..... Üşümüştü... Üşüdüğünü ayaklarından ve burnundan anlıyordu. İhtiyar da değildi ama... Sonra şu beyazlar... Giderek kırlaşan saçları... İlk başlarda "olgun gösteriyor" yorumları hoşuna da gidiyordu.. Ama kafasına takılıyordu işte. Çaktırmadan vitamin kullanmalar, saç biçimini değiştirmeler ne sağlayacaktı? Belki biraz moral. Ömrü uzatmazdı; sadece moral... ..... Gözlerini mezar taşının derinliklerinden kurtarıp saatine baktı. Aslında şimdi kalksa, üç-dört dakikada arabaya ulaşır, radyoya, buçuktaki haber özetlerine yetişebilirdi... Durdu bir an... Gülümsedi kendi kendine... Ama öfkeli bir gülümseme... Kafasını mezar taşına şöyle bir geçirmek geldi içinden... Son pazarlıkta da gözüne kestirdiği arsaya parası yetmeyince, gelip bu mezar yerini satın almıştı, "ne olur ne olmaz" diye. Sonra da arada bir gelip, -şimdi olduğu gibi- hayatın ve ölümün provasını yapıyordu... Ama hayata bağlılık, ölüm gerçeğini hissetmekten bir adım önde gidiyordu hep...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.