Ilıkpembe

A -
A +

Yaklaşık yirmi yıl önce tanıştık... Ve yirmi yıl sonra hakkında iyi bir şeyler yazılacak adam için, fazla söz söylemeye gerek yok... İlk gördüğüm an dostum olduğunu anladım... Hâlâ öyle... ..... Yirmi yıl önce benden biraz büyüktü... Ama yirmi yıl boyunca hiç büyümedi... İçindeki çocuk coşkusuyla, güler yüzüyle, sıcaklığıyla zamana kafa tuttu... Hâlâ tutuyor... ..... Kırmızı küçük bir defteri vardı. Okumaya doyamadım... "Gül" üstüne "gül gibi bir şiiri, çıldırtmıştı beni... Çok iyi yazıyordu... Hâlâ çok iyi yazıyor... ..... Zor, tuhaf, akıl almaz diye bir şey yoktu onun için... Herşeye sevgiyle ve heyecanla yaklaşır, bir çok insan için "olmaz" olanın, "imkansız" olanın kapısını, kocaman kalbinin cesaretiyle çalardı... Kocaman kalbiyle, asık yüzlüleri neşelendirir, karamsarları ümitlendirirdi. Hâlâ yapıyor... ..... Tanıdığınız, bildiğiniz birisinden bahsediyorum... "Sevgilimiz" Muammer'den... Ama... Ben bahsetmeliyim. Çünkü kimse benim diyeceklerimi diyemez... Okuyucusunun gönlüne dokunan, duygularına yeni pencereler açan ve dolayısıyla en kısasından "okuyucusuna tercüman" olan Muammer Erkul, o kadar "ben"dir ki, kimi zaman yazdıkları yazdıklarım olur ve onu okuyunca bir yazar olarak yazmış olmanın o tatlı yorgunluğunu hissederim... Aynı yere bakıyoruz... Aynı pencereden... Bir farkla... O ümit tarafında... Ben hüzün... ..... Üstünde Muammer Erkul yazan bir kitap için hepimiz çok bekledik... Beklemeye değdi... Hâlâ "yeni çıktı" dediğimiz "Sen İstanbul Olsaydın" üçüncü baskısında... Belki de dört olmuştur... Ama bu yazının sebebi, "iyi bir haber" vermek arzusudur... Serinin ikinci kitabı "Ilıkpembe"yi kitapçınıza sorabilirsiniz artık...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.