Neymiş... Neymiş...

A -
A +

Takımının "düşüşe" geçmesiyle birlikte "faturayı" başka adreslere kesmeyle başlayan Lucescu'ya hakem beğendiremez olduk!.. Ne dersiniz? İşler kötü gidince hakeme yüklenmenin "en kolay yol" olduğunu o da öğrendi herhalde!.. Köstek olmayın!.. Çok değil, bundan birkaç yıl evvel "cadı kazanı" gibi kaynayan İstanbul hakemliği, şu sıralar "altın" çağını yaşıyor!.. Kavgalar bitti, camia kenetlendi. Büyük bir "disiplin" içinde çalışmalarına hız veren İstanbullu hakemlerde, gözle görülür bir performans artışı gözleniyor. "İç çekişmeler" bir kenara bırakıldı, haftanın altı gününü "hakemliğe" ayıran İstanbul, "yürümeyi" bırakıp, "koşmaya" başladı. Bu büyük değişimin altında ise Serdar Çakır imzası var. Bülent Yavuz komitesinin bu "çalışkan" üyesi, mesaisinin büyük bölümünü harcadığı hakem camiasına çok önemli bir "ivme" kazandırdı. Fazla ön plana çıkmasa da, "sorumluluğu" altındaki İstanbul'un bu müthiş çıkışında inkâr edilemeyecek kadar büyük "emeğin" sahibi. Duyuyoruz ki; küçük de olsa bir kesim, Serdar hocanın "çalışma" şevkini kırabilmek için bir takım hesaplar içindeymiş! Ayıptır!.. Yürüyen tekerleğe "çomak" sokmak kimseye fayda sağlamaz! Bunun zararını şahıslar değil "camia" çeker. Hiç olmazsa bu kez meyve veren ağacı taşlamayın... Bak sen!.. Beşiktaş'ın Kadıköy'de "tarihi" rakibi F.Bahçe'ye kaybetmesinde kırmızı kart görerek en önemli "rolü" üstlenen Ahmet Dursun, maç sonrası uzatılan mikrofona "Ben hiç birşey yapmadım" diyor. "Hakem beni atmak için bahane arıyordu. Suçum yokken bana kırmızı kart gösterdi" şeklinde kendini savunan genç futbolcu, "mâsum" tavırlar sergiliyor, maç içinde yaptığı "alkışlı" protestoyu bile "unutmuş" görünüyor!.. Tüm çabası; mağlubiyet "sorumluluğundan" kendini kurtarmak! Doğrusu ya, maç sonrası canlı yayına katılma "avantajını" iyi kullanıyor! Oysa, hakem Muhittin Boşat'ın raporuna baktığımızda Ahmet Dursun'un "alkışlara" ilaveten bir de "Sıkıyorsa at" dediğini öğreniyoruz. Bir futbolcu, hakeme bu şekilde hitap ediyorsa sonuçlarına katlanmak zorunda kalır. Beşiktaş yönetimi de, büyük ihtimalle Ahmet Dursun'a bu bir anlık öfkesinin bedelini "ağır" bir biçimde ödetecek. Ancak, madalyonun bir de diğer yüzü var! Sadece futbolcuları "suçlamak" fazla haksızlık olur. Bilhassa büyük takım futbolcularını bu kadar "cüretkâr" yapan; yine hakemlerimiz. "Bir daha maç alamam" korkusundan, söylenen sözleri, jest ve mimikleri "görmezden" gelerek günü "kurtarmaya" çalışan bazı hakemler, bu tip davranışlara adeta "davetiye" çıkarıyor. Sonra da Muhittin Boşat gibi "eyyam" yapmayan, gördüğünü çalan, "cesur" hakemler, kulüpler tarafından "istenmeyen adam" ilân ediliyor. Neyse ki; her zaman "yanlışı" yapan haklı çıkmıyor. Tıpkı bu olayda olduğu gibi. Dileriz, tüm hakemler ismi, forması ne olursa olsun bu tip davranışlar içinde olan futbolculara aynı "duyarlılığı" gösterir. Böylece, camiaya olan "saygı" artar, yöneticiler tarafından her fırsatta dile getirilen "fair-play" sözcüğü de anlam kazanır!.. KISA... KISA... Adana'da yönettiği "kötü" bir maç sonrası tam 16 hafta bekletilen Metin Seval, yine Adana'da "paçayı" kurtardı... Haftanın en çekişmeli maçlarından biri olan Adana-Y.Yozgat karşılaşmasında "kritik" birçok kararda isabet kaydeden Seval, kendisini uzun süre bekletenleri mahçup etti. Ligin ilk yarısında "skandal" boyutlarına varan yardımcı hakem hatalarında her geçen hafta düzelme göze çarpıyor. Bilhassa kritik maçlara "deneyimli" yardımcı hakemleri göndererek, eleştirilerin "hızını" kesen Bülent Yavuz ve arkadaşları, genç ve tecrübesiz isimleri "beklemeye" aldı! Bir ara aşırı kilo aldığı için koşmakta "zorlanan" Kâzım Erçakır, Bursa'daki maçta oldukça "formda" göründü. Antrenmanlara ağırlık verdiği her halinden belli olan Erçakır, 1. Lig'e ilk çıktığı günlerdeki performansını bakalım ne zaman yakalayacak?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.