Kabadayı değil Karadayı...

A -
A +

Yâni, şimdi işi gücü bırakalım, Aziz Yıldırım'ın, çocuk oyuncağına döndürdüğü "git-gel" dalga geçmesini dert edinelim ha... Dünyada, kendisini bu kadar naza çeken bir "lider" görülmemiştir... Milyonlarca insanın nabzını yoklamak, ortaya çıkacak başka F.Bahçe başkanlarının yolunu kesmeye türlü vesilelerle karşı çıkmak, bir daha ne yaşanır, ne görülür... Babasının çiftliği olsa kimse bu kadar oynayamaz F.Bahçe kongre üyeleri, milyonlarca taraftar ve bu olayı dünyanın en büyük meselesi haline getiren basınımızla... Yıpranan, yıpratılan "spor düşüncemizi" bir kenara bırakalım... "Dertleri zevk edinelim" biraz da haa, ne dersiniz ? *** Gülmek zorla olmaz... İnsanın içinde bir kıpırtının uyanması gerekir... Beyninin en uç köşesinden, ayak tırnağına kadar titremesi... O an, üstündeki tüm baskıları silkeleyip atıp, göz yaşlarını ağlamak için değil, sevinç ve mutluluk yaşları olarak ayarlaması gerekir... "Ağlatma işini, bir baş soğan da yapar...Siz insanları güldürebilen bir sebze biliyor musunuz ?" Burhan Felek'in dediği gibi "İnsanları güldürmek kolay değildir, çünkü hepsi dünyaya ağlayarak gelir" Bin bir derdin omuzlarına bindirdiği hayat yükünün surat buruşturduğu, gönül kırıklığının acısıyla, bırakın gülmeye, hafif bir tebessümü bile yüz çerçevesine yerleştiremeyenlerin çoğunlukta olduğu bir dönemde, birisi ortaya çıkıyor ve bizi gülmekten kırıp geçiriyor... Derdi olan derdini, mali sıkıntı içinde olan parasızlığı unutup, hayata isyanı olan da, yaşamaya özenip, buna sebep olan kişi bizden daha mutlu oluyor... *** Eyüp ağabeyi tanımak mutluluğu taa 1970'li yıllara dayanır... O gün nasıl tanımışsak, bugün de karşımızdaki kişi aynı kişidir... Kendisini spor gazeteciliğine ve bu işin stresinden uzaklaşmak isteyenlere ilâç olmaya adamış Eyüp Karadayı, 2000'li yıllarda bile, neşesini kaybetmeyen bir delikanlı gibi duruşuyla, aynı duyguları, karşısındakine de, şırınga ederek, mutluluk çemberini genişletmek isteyen nadir insanlardan birisidir... Fıkra anlatmayı bir sanat haline getirmiş Eyüp ağabey, bu işi her baba yiğitin yapamayacağını bilen bizlere, ağzımız açık yüzüne bakışımızdan büyük haz duyarak, peş peşe sıraladığı birbirinden güzel güldürüleri, yer ve zaman ayırımı yapmadan lütfederken, ne kadar mutlu olduğumuzu, farkediyordur mutlaka... O sohbete başlarsa, tüm gözler üstüne odaklanır onun... Kulaklar tilki kulağı gibi dikilir hepimizin... Çünkü Eyüp ağabey, bir kabadayı gibi değil, Karadayı gibi kesmiştir tüm konuşmaları... O mutlu, biz mutlu... Var mı daha ötesi... *** Huzurevinin bahçesinde iki tonton yaşlı adam bir banka oturmuş, lâflıyorlar... -"Aaaah ahhh... Yaş oldu 83... Elim ayağım tutmuyor,her tarafım ağrıyor... Benle aynı yaşta değil misin sen ya, peki sen kendini nasıl hissediyorsun ?" -"Yeni doğmuş bir bebek gibiyim sanki..." -"Aaa... Nasıl yâni ?" -"Bak kafada saç yok... Ağızda diş yok... Galiba az önce de, altıma yaptım..." Eyüp Karadayı'nın "Ayıptır söylemesi" adlı fıkra kitabının ikincisinden, en dozajı kaçmamış bir fıkrası bu... "Dekolte" ve biraz "ayıp" kaçacak fıkra meraklıları, giriş yazısında peşin peşin, dostlarından ve okuyucularından özür dileyen Eyüp ağabeyin "Ayıptır söylemesi " adlı fıkra kitabını okumadan, önce sürprizlere hazır olsun... Çünkü bu keyfi süreceklerin, biraz yüzleri kızaracak, ateşleri çıkacak ama doyumsuz bir lezzetin içinde de, bir ziyafet çekecekler kendilerine... Sen, hep böyle kal Eyüp ağabey, hep böyle...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.