İnsanlarla alay etme, aşağılama ve dalga geçme sanatı, şu günlerde futbol maçlarında da gündeme oturdu... Saracoğlu Stadı'ndaki Rıza Çalımbay'ı rencide eden bir pankartın asılması ve saatlerce ortalıkta durması, futbolun amacının sadece gösteri değil, tribün anarşisinin de, merkezi olduğunun bir ispatıdır... Bu Türkiye'de, bazıları; "kapıcı çocuğu" diye bir hocayı alaya alırken, televizyonlarda "yapcez, edcez" gibi abuk sabuk konuşanları alkışlamayı marifet saymaktadır ne yazık ki... Türkiye'nin çeşitli bölgeleri var... Hepsi kendine özgü, hepsinin bir cazibesinin bulunduğu inanılmaz topraklara sahibiz... Ama nedense "İstanbul sevdası" sırtına yatağını, yorganını alanı, bu şehre çekiyor... "Taşı toprağı altındır" diye bir sözden yola çıkıp, sokaklarda sürünmek, tinerle kafa bulmak, kapkaç ordusunun bir neferi olmak, eğer İstanbullu olmak anlamına geliyorsa, bu işteki çarpıklığın bir yerde önüne set çekme mecburiyeti doğar bizlere... Sokaklarda, balonlara oyuncak tüfekle tetik çektirmek, dilim dilim karpuz, kavun satmak, salatalık soymak, CD ve elektronik mafyasının korsan satışlarına alet olmak, İstanbul'da yaşamak değildir... Boş bulduğu araziye çöreklenen, iki tuğlayla geceleri fazla mesai ile, sağlıktan yoksun kulübe yapıp, 10 kişiyle içine doluşmak, sonra da, seçim zamanını bekleyerek, oy uğruna tapu kapmak, İstanbul'un canına okuyanların, yıllardır denedikleri yöntemdir... İşte böyle, ipini koparanın geldiği İstanbul'da, Teknik Üniversite gibi bir aydınlar yuvasındaki panelde, sahadaki küfürlerden yakınan bir başkan, ortalığı germek adına ne varsa yaparken, sonradan "büyük kesimi cahil" toplumda doğacak tepkileri, yine hesap edemiyor... Şu lâflara bakın: "Seyrantepe konusunda, konuşup dostlarımı üzmek istemiyorum... Zamanı gelince gerekeni yapacağız." Yâni "G.Saray'ın bu hevesini kursağında bırakacağız" demek istiyor... "Tarih yazma UEFA Kupası'nı tesadüfen almak değil, G.Saray'ı 6-0 yenmektir." Yâni, Türkiye'yi ayağa kaldıran bir kupayı küçümseyip, farklı bir galibiyeti tarih yazma olarak algılıyor Sayın Başkan... 6-0 ilk de, UEFA Kupası'nı kazanmak ilk değil ona göre... Beşiktaş'ın kalecisiz ve de 10 kişi kalmışken, Saracoğlu'nda maç kazanmasını "tesadüf" kelimesiyle aşağılayan, hafife alan, Sayın Başkan "Biz o maçta, daha iyiydik" tesellisi ile, bir ezeli rakibin sevincini törpülemek için elinden geleni yapıyor... Bitmedi... F.Bahçe Stadı'ndaki her pankarttan haberi olduğunu belirtip, Rıza Çalımbay için açılan aşağılayıcı pankartın gözden kaçtığını sıradan bir olaymış gibi anlatıyor... Hadi o pankarttan haberi yoktu, niye bir saate yakın asılı durmasına izin verdi? Niye "1800 Dalmaçyalı" yazan, Beşiktaş taraftarını "Dalmaçyalı köpeklere" benzeten üzerinde "BJK Blow Jop Klup" ifadesi bulunan ve de Beşiktaş'ı seks kulübüyle eşdeğer gören pankartlardan da mı haberi yoktu? Hadi başkan göremedi, yöneticilerin de mi gözünden kaçtı bütün bu çirkinlikler? Biz Sayın Yıldırım'a edilen her küfürün karşısındayız... Edenleri de lânetliyoruz... Ama uslu uslu duran kimseye de, bir başkası durup dururken küfür etmiyor ki... Nedense "Çevir kazı yanmasın" işini mükemmel yapan bir kişinin, ikide bir, devamlı aşağıladığı, "tokadı patlatırım" gibi tehditkâr sözcüklerle basını korkutup (!) kendini hep haklı görmesine alıştık artık... 100 milyarlarca lira vergi borçlarını sildirip, kulüp idare ettiklerini zannedenlerin, havuzdaki paranın yarısını kendilerine alıp, kalanını 14 takıma bölenlerin, hakem hataları kendilerine oldu mu feryadı basanların, sorumluluk duyguları içinde, konuşmalarına çeki düzen verip, tartmaları gerekir... Toplumun, parlamaya hazır bir benzin bidonu gibi olduğu şu günlerde, az ve öz konuşup, yaptıkları güzel işlerin, başkaları tarafından takdir edilmesini beklemek dururken, sataşmayı marifet saymak, ortalığı germek, ne demek oluyor? Bütün bunlar, Türkiye'de futbolun etrafındaki şiddet ve terör tetikleyicilerinin işlerini hızlandırmak ve onların ekmeklerine yağ sürmek anlamına gelir... Susunuz ve işinize bakınız... Çünkü konuştukça batan insanları, huzurumuzu kaçıranları, sevmek zorumuza gidiyor...