Olimpiyatlar'da finali kaçıran güreşçimiz için "Yazıklar olsun, bir Azeri'yi yenemedi" diyoruz... O çocuk (Şeref Eroğlu) hemoglobin noksanlığı ile boğuşa boğuşa finale gelmiş, kimin umurunda... Dünya devleri ile minderde boğuşmuş, kime ne! Ama onun, Türkiye'yi ne şartlarda temsil ettiğini kimse düşünmüyor ki... Yarım haliyle, yarım gücüyle ama iman kuvvetiyle, acılar içinde çırpındığını görmemek için herkes, başını başka yönlere çeviriyor... *** TCDD'de asgari ücretten kadro yapılarak gönlü alınmaya çalışılmış, Olimpiyat'ta dünya devleriyle boğuşmuş bir şampiyonumuzun, yıllık geliri sadece 4 milyar... Olimpiyat'ta birincilik kürsüsüne çıkamamışsa, işte biz ona "Yazıklar olsun" deyip işi basite indirgeyerek sıyrılıyoruz işin içinden... Ama yine aynı biz, yılda 1.5 (yazı ile birbuçuk) trilyon alan bir menajer için "Yeni zammı reddetti... Helâl olsun" diyebilme küstahlığını da gösterebiliyoruz... Türkiye şartlarında, yıllık 1.5 trilyon para alan, otel, yemek, seyahat işleriyle görevli idari menajer olmasına rağmen, yedek kulübesinde bir teknik direktör edasıyla oturan adamın keyfine bakın, bir de öte yanda, asgari ücretle çalışıp, Olimpiyat'tda final oynayıp kaybeden şampiyonumuzun dramına... Birisi Azeri'ye kaybedip gümüşte kaldı diye "Yazıklar olsun" aşağılamasıyla yerin dibine geçiriliyor, diğeri 35 milyarlık maaşına zam istemedi diye "Federasyonda böyle yönetici de var" manşetiyle kahraman ilân ediliyor... Burası Türkiye işte... Öyle horozlar vardır ki; güneş, onlar öttüğü için doğuyor sanır bazıları... *** Dünyanın en kaliteli spor yarışması olan atletizme bakın bir de... Bizler, F.Bahçe'de 10 kişinin, Alex'in ayaklarına sundukları paslarla, o Brezilyalı'yı kahraman ilân ederken, tek başına çalışıp madalya için yarışan Elvan kızımız gibilerinin hakkını bir yemesek ahh... "12. oldu, 8. oldu" diye şimdi gözden düşürdüğümüz, dünya rekortmeni bir gariban kıza yaklaşımımız, Alex'e olan hayranlığımızın binde biri bile değil... Alex'e, Türkiye'ye gelir gelmez, İstanbul'un en pahalı, en gözde semtlerinde ev bakıp, altına son model araba, kapısına hizmetçiler, bahçesine bahçıvan dikerken, bir de Elvan'a sunduğumuz imkânlara bakınız... Onu, Atina Olimpiyatları için Bolu Dağı'na bir kamyonetle, baraka gibi bir yere bırakmadık mı? Antrenman sonrası banyo yapmak için, odunla yanan termosifonunu ısıtmak zorunda kalan, derme çatma ve ezik bir minder yatağında yatan, yemeklerini, sıradan bir vatandaşa yaptıran bu kızımızdan madalya beklemedik mi? Antrenmanda ayıların hücumuna uğrattığımız, gidip gönlünü almayı unuttuğumuz, "Bir ihtiyacın var mı" diye hatırını bile sormadığımız kızımızdan, çok fazlasını beklemedik mi? *** Ücret dengesizliğinin her an karşımıza çıktığı Türkiye'de emekliyi süründürürken, işçinin canına okurken, futboldan gelmiş, kendini spor yazarı sayan bazı sporcuların yazılarına değil, adlarına milyarlar sayarken, adaleti ve eşitliği asla düşünmedik biz... Porselen dişleriyle zoraki gülmeye çalışan, 19 milyarlık maaşı yeterli görüp "Benim için önemli olan para değil, ülkeye hizmettir" diyerek zammı reddedene "bravo" demeyi marifet sandık... Atina Olimpiyatı'nda her kazanılan madalya sonrası "mikrofon fırsatçılarının" buraya gelinmeden önce, spor için neler yaptığına bakılmadan, önlerinde saygı ile eğilmemiz beklendi bizden... Şimdi de, 5000 ve 1500 metrede dereceye girememiş ama Rusya ve Belçika'da Dünya Rekoru kıran Elvan'ı unutmamız isteniyor sanki... O Elvan, Şeref, Hamza'yı; Alex gibi bir iki gösterişli pasla değil, bilek ve yürek gücüyle geldikleri zirveden kimse kolay kolay indiremez... Onlara verecek milyon dolarlarımız yok ama sunacağımız teşekkür alkışları ve edeceğimiz dualarımız var... Varsın herkes, istediği gibi konuşsun... Çünkü bu ülkede; keskin bıçak olmak için, çok çekiç yemek gerekir...