Önce liderlerin nabzını tutuyoruz

A -
A +

Merhaba, Seçim tarihi kesinleşti, siyasiler yollara düştü ama Ankara'nın ateşi hâlâ düşmedi... Bu hafta da sürmesi beklenen, "Hareketli günler"; seçim tarihi dahil her şeyin değişebileceğini akla getiriyor. Bu anlamda, yazarımız Fuat Bol'un 'siyaset turu' da ilginç bir tablo ortaya çıkardı. İstikrar uğruna öne alınmış bir seçim için harıl harıl çalışan Türkiye, sandığa giderken bile sistemi tartışmayı sürdürüyor. Ülkenin yönetiminde yıllarca görev almış, hatta en üst noktalara gelmiş 'duayen'lerden, yeni bir başlangıç isteyen 'acar' siyasetçilere kadar herkes, "Tek çare başkanlık, Bu kanunla istikrar olmaz, Esas diktatör başbakandır" diyorsa, 'tekrar düşünmekte' fayda var demektir. Türkiye'nin siyasi patinajdan kurtulmasına matuf gayretlerimizi, önümüzdeki günlerde Ankara'ya kamp kuracak olan değerli yazarımız Rahim Er'in kaleminden sürdüreceğiz. Ağustos 'ağı gibi'... Geçen haftanın bir özelliği de hatırladıkça kalplerimizin burkulduğu 17 Ağustos felâketinin seneyi devriyesini içinde barındırmasıydı. Muhabir arkadaşlarımız, depremi yaşayan şehirlere gitti, yaraların ne kadar sarıldığının raporunu tuttu. Kimi yerdeki çalışmalardan övgüyle bahsettik, kimi şehrin yöneticilerini ikaz ettik ama ayrılık ateşinin hiçbir yerde sönmediğini ve sönmeyeceğini bir kere daha gördük. Nitekim, 17 Ağustos günü insanlar yine mezarlıklara akın etti. Deprem gibi Geçen haftaki bir garip tesadüf, Türkiye ailesinde 'deprem etkisi' yaptı... Gazetemizde dağıtımdan, muhasebeye kadar birçok hizmette bulunan arkadaşımız Durmuş Alabacak ve ailesi, 17 Ağustos depremine Avcılar'daki evlerinde yakalanmışlardı. Durmuş; eşi Saniye hanımın saatler süren gayretleriyle, harabeyi andıran enkaz altından sağ kurtulmuştu. Alabacak ailesi depremi firesiz atlatmış, ancak o gece evde misafir olarak bulunan baldızı ve çocuğu maalesef onlar kadar 'şanslı' olamamıştı. Depremi iliklerine kadar yaşayan, yan odadaki ablasıyla yeğenini kurtaramayan Saniye hanım, üç yıl sonra yine bir Ağustos günü, bir minibüsün hışmından kendini kurtaramadı. Ama, 'ölüm'ün hızla üzerine geldiğini görünce, son birkaç saniyesini de 'ailesi' için harcamış ve kucağındaki Sena bebeği canı pahasına kurtarmayı başarmıştı. *** Gazeteciliğin cilvesi işte... 17 Ağustos'ta yaşadıklarını yakınen bildiğimiz Alabacak ailesinin son dramını, 'haber' telaşıyla, her şeyden 'habersiz', "Durakta dehşet: 4 ölü" başlığıyla yayınladık. Oysa, haberin bizim için çok daha farklı bir anlam taşıdığını saatler sonra farkettik. İHA Görüntülü Yayın'da görevli İbrahim Alabacak ise 'meslek mağduriyet'ini bizden kat kat fazla yaşadı... Ajans olmanın gereği, eline ulaşan kaza görüntülerini süratle TV'lere gönderirken, aslında yengesinin ve yeğenlerinin ölüm haberini ulaştırdığının farkında değildi. Allah Saniye hanıma ve beraberinde giden yakınlarına rahmet, Alabacak ailesine de sabır ihsan eylesin. *** Görüşmek üzere...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.