Ergenekon’dan Altay’a Türk’ün şahlanışı

A -
A +

Bir milletin mitleri, onun gelecekteki stratejilerinin tohumudur. Türk’ün en eski destanı Ergenekon, esaretten kurtuluşu çeliği eriterek gerçekleştiren bir halkın hikâyesidir. O demir, yalnızca bir maden değil; Türk’ün varoluş sembolüdür. Yüzyıllar sonra o çelik yeniden kızdı, yeniden biçim aldı. Bu kez dağlar değil, ambargolar eritildi. Ve o çelik önceki gün, Ankara'daki törende Altay Ana Muharebe Tankı biçiminde tarih sahnesine çıktı.

 

Altay, yalnızca bir zırhlı savaş aracı değil; bir milletin modern çağda kendi çeliğini yeniden dökme iradesidir. Adını Kurtuluş Savaşı’nın süvari kahramanı Fahrettin Altay Paşa’dan alan bu tank, hem kahramanlık mirasına hem de Türk’ün anayurdu sayılan Altay Dağları’na atıf taşır. Böylece semboller bir zincir oluşturur: Ergenekon’un demir dağlarından, Altay Dağları’na; oradan Cumhuriyet’in sanayi ocaklarına uzanan bir kader çizgisi...

 

Sayın Cumhurbaşkanımızın katılımıyla Kahramankazan’da düzenlenen törende, Türkiye’nin ilk yerli ana muharebe tankının seri üretimine geçildiği açıklandı. BMC Savunma tarafından geliştirilen Altay, yalnızca 1500 beygirlik yerli motoruyla değil, aynı zamanda millî yazılım zekâsıyla da bir “teknoloji doktrini”ni temsil ediyor.

 

Altay’ın kalbinde “Batu” adını taşıyan yerli bir güç atıyor. Türk mühendisleri tarafından tasarlanan ve geliştirilen ilk 12 silindirli V12 motor olma özelliğini taşıyan Batu tank motoru, 2021 yılında yapılan ilk ateşlemede başarıyla çalıştırıldı. Bu başarı, yalnızca bir motorun değil, bir milletin mühendislik kudretinin ateşlenmesiydi. Bugün BMC Power test merkezinde süren kalifikasyon çalışmaları, o ilk kıvılcımı kalıcı bir güce dönüştürüyor. Batu, klasik dizel motorlardan farklı olarak dijital entegre komuta modülüne bağlı çalışıyor; bu sayede sahadaki çevresel veriye, ısı dağılımına, sürüş manevralarına ve yakıt optimizasyonuna göre anlık ayarlama yapabiliyor. Yani Batu, yalnız bir güç ünitesi değil, bir karar destek sistemidir. Tankın beyni sayılan bu yazılım, sahadaki harekât kararlarının artık Ankara’da üretildiği anlamına gelir.

 

Bu gelişme, teknik olduğu kadar stratejik bir eşiktir. Yıllarca dışa bağımlı kalmış, ambargolarla sınanmış bir savunma sanayiinden bugün kendi ana muharebe tankını üreten bir ülkeye dönüşmek, aslında Ergenekon’un yeniden yorumlanmasıdır. Bir zamanlar Türk’ü kuşatan dağlar, bugün teknoloji duvarlarıdır.

 

Ve tarih tekerrür ediyor: Türk yine çeliğini eritiyor, yolunu kendi açıyor...

 

Türkiye, son yirmi yılda gökyüzünde Bayraktar ve Kaan'ı, denizlerde MİLGEM’i, kara gücünde ise Altay’ı inşa ederek güvenliğin üç sacayağını tamamladı. Artık Türk ordusu, savaş alanında kullandığı mühimmatın karakterini kendi belirliyor.

 

Bu adımın uluslararası yansıması da güçlü oldu.

 

İsrail basını, Altay’ı “bölgesel caydırıcılıkta yeni bir faktör” olarak niteledi. Katar, Azerbaycan ve Pakistan temsilcilerinin törende yer alması, Altay’ın gelecekte ihracat potansiyeli taşıyan stratejik bir ürün olacağının göstergesiydi. Yunanistan ve Güney Kıbrıs cephesinde ise bu gelişme “denge değişimi” olarak yorumlandı; Atina’nın Leopard modernizasyon sürecini hızlandırması da bunun sessiz kanıtıydı.

 

Orta Doğu’da bu adım, yalnız askerî değil, psikolojik caydırıcılığın da yeniden tanımıdır.

 

Türkiye artık masada değil, sahada da söz sahibidir. Bu, komşulara karşı bir tehdit değil; bölgeye istikrar getiren bir denge unsuru olarak okunmalıdır. Çünkü güçlü Türkiye, zayıf bölge değil; dengeli bölge anlamına gelir.

 

Altay’ın asıl sınavı, modern savaşın karmaşık gerçekliğinde verilecektir. Hibrit tehditlerin, drone sürülerinin ve zırh delici füzelerin belirlediği yeni dönemde Altay, yalnızca bir tank değil; Türkiye’nin bölgesel caydırıcılık vizyonunun sembolüdür. Güneyde Suriye ve Irak sınırlarından, doğuda Kafkasya hattına; kuzeyde Karadeniz çevresinden doğrudan NATO sınırlarına uzanan geniş coğrafyada Altay’ın varlığı, bir silah gövdesinden çok daha fazlasını ifade eder: Devletin savunma iradesini, milletin teknolojik bağımsızlık iddiasını ve bölgesel dengeye katkı sağlayan barış gücünü...

 

Altay yalnız bir tank değil; bir zihniyet devrimi, devletimizin öz güven manifestosudur. Çünkü çelikten güçlü olan şey, onu eriten iradedir.

 

Ergenekon’dan Altay’a Türk’ün şahlanışı

 

 

 

Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.