Artık süper güçler değil, süper belirsizlikler dünyayı yönetiyor...
Soğuk Savaş bitti, tek kutuplu düzen çöktü, çok kutupluluk ise doğmadan yaşlandı. Dünya siyaseti artık sabit ittifaklarla değil, dalgalı çıkarlarla şekilleniyor. Jeopolitik pusula bozuldu; rüzgâr nereye eserse, dengeler oraya savruluyor.
İşte bu kaygan zeminde Donald Trump’ın dış politika mirası bir sapma değil, yeni çağın acımasız normu olarak karşımıza çıkıyor: Öngörülemezlik...
Trump’ın başkanlığı yalnızca Amerikan iç siyaseti açısından değil, uluslararası düzenin kodları bakımından da kırılma noktasıydı. “Kimse ne yapacağımı bilemez” cümlesi bir kibir değil; bir stratejiydi. Diplomasi, öngörülebilirlikten çıkarak kişisel reflekslere teslim oldu. Normların yerini çıkarlar, kurumların yerini anlık kararlar aldı.
Üstelik bu yeni algoritma Trump’la sınırlı kalmadı. Pek çok lider, bu kuralsızlığı içselleştirdi. Bugün dış politika, vizyon belgeleriyle değil; sosyal medya karakter sınırları içinde şekilleniyor. Devletler, Tweet’lerle yön değiştiriyor.
Trump döneminde NATO bir güvenlik ittifakından çok bir ticari pazarlık platformuna dönüştü. “Avrupalılar yeterince ödemiyor” söylemiyle başlayan süreç, ittifakın güvenlik garantilerinin pazarlığa açılmasıyla sonuçlandı. ABD artık yalnızca değerler için değil, çıkarları için de sahada.
Lahey’deki son NATO Zirvesi bu dönüşümün yeni bir perdesi oldu. Zirve, Trump’ın muhtemel geri dönüşüne göre kurgulandı. Avrupa ülkeleri GSYH’nin %5’i kadar savunma harcaması sözü vererek Trump’a diplomatik bir “zafer” sundu. Trump da bu sözleri X’te büyük harflerle servis etti.
Ama bu bir başarı değil, bir mecburiyetti. Zira Washington’un Avrupa’dan çekilme ihtimali, kıtanın güvenliğini Trump’ın ruh hâline bağımlı duruma getirdi. BBC’ye demeç veren bir diplomat durumu şöyle özetledi:
“Trump zirveye katılmasa Moskova ve Pekin patlamış mısırları alıp izlerdi.”
Bu diplomatik esneklik, İran’a yönelik son Amerikan saldırısıyla yerle bir oldu. Trump güç politikasıyla sahaya döndükçe, Avrupa’nın denge çabaları boşa düşüyor. İran’a yönelik “maksimum baskı” stratejisi, müzakereyi değil, daha kapalı ve agresif bir pozisyonu doğurdu.
Bugünkü Gazze krizi, İsrail-Lübnan gerilimi ve İran’ın nükleer programındaki ivme bu dengesizliğin ürünü. Belirsizlik boşluk oluşturdu; boşluk da vekalet savaşlarını besledi. Trump’ın İsrail’e şartsız desteği ise diplomasiyi daha da imkânsız hâle getirdi.
Trump’ın Rusya’ya karşı yumuşak tavrı, NATO’nun doğu kanadında güven krizine yol açtı. “Kırım zaten Rusya’nın” ya da “Ukrayna’yı niye savunalım?” gibi çıkışlar, Baltıklar’da alarm zillerini çaldırdı. ABD Kongresi’nde Ukrayna yardımlarına artan direnç ise, Trump doktrininin geri döndüğünü gösteriyor.
Trump kurumsal dış politikaya değil, kişisel diplomasiye inanıyor. BM, DTÖ, WHO gibi yapılar işlevsizleşti. ABD artık bir değerler savunucusu değil; agresif, çıkar odaklı bir aktör. Bu da Çin ve Rusya gibi güçler için cesaret verici bir ortam oluşturuyor.
Uluslararası düzen, bir rekabet sahasından çok açık artırma alanına dönüştü. Kurumlar yıkıldıkça liderlerin ruh hâlleri, devlet politikalarının önüne geçiyor. Bir Tweet’le savaş başlıyor, bir röportajla ittifak bitiyor...
Bu ortamda Türkiye, Hindistan, Brezilya gibi orta güçler için hem risk hem fırsat var. ABD ilgisini azaltıyor, Rusya öngörülemez, Çin içe kapanıyor. Bu durum orta ölçekli ülkelerin manevra alanını artırıyor. Ama bu aynı zamanda daha fazla stratejik yük demek.
Denge politikası artık bir tercih değil, bir hayatta kalma refleksi. Esnek ama ilkeli duruş, bu düzensiz dünyada ayakta kalmanın formülü.
Trump artık bir istisna değil, bir norm. 20. yüzyılın kurumları, 21. yüzyılın krizlerine cevap veremiyor. Diplomasi kişiselleşti, reflekslere teslim oldu.
Bugün artık “Dünya liderliği kimde?” değil, “Dünya düzeni hâlâ var mı?” sorusu soruluyor. Trump ikinci kez Başkanlık koltuğuna oturmuşken bu sorunun cevabını zirveler değil, yaşanacak krizler belirleyecek.
Ve artık mesele sadece “kim daha güçlü?” sorusu değil. Çünkü bu çağda kazananlar, en güçlü olanlar değil; en dirençli kalanlar olacak.
Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...