İzzet mi zillet mi?

A -
A +

Coğrafyamızda sınırları yüz sene önce İngilizler çizdi. Cetvelle çizilen sınırlarda kâğıttan devletler kuruldu. Batı bu zaman zarfında bölgemize bütünüyle hâkimdi. Bırakın devlet başkanlarını, bir büyükelçileri dahi koca koca ülkeleri silkelemek için kâfi geliyordu. Onlardan aferin alabilmek büyük saadetti! İki imalı cümlesi memleketleri büyük endişeye sevk ederdi. Gerçi yine birçokları için durum değişmiş değil. İmanlarıyla birlikte itibarlarını da kaybedenler zilletin dibini yaşamaya devam ediyor!..

 

İngilizler, Cihan İmparatorluğumuzun son mümessili olan Türkiye’nin ise hafızasını sildi. Tarih kitaplarını değiştirerek geçmişinden habersiz hatta geçmişine düşman nesiller yetişmesini sağladı.

 

Yeni yüz senelik dönem bakalım nasıl olacak? İslam âlemi bu kişiliksizliği ve acizliği üzerinden atıp silkinip dedelerinin kimliğini hatırlayacak mı yoksa ölüm uykusu sürecek mi? Bu âlemin bin yıllık bayraktarı Türkiye ne olacak? 22 milyon kilometrekarenin 1/28'ine sıkışmış Sultan Fatih'in, Selim Han’ın nesilleri bakalım yeniden bir yükseliş devri başlatabilecek mi?

 

Basiret sahipleri için aksini düşünmek bile korkunç. Zira artık bu durum sadece bölünmelere kapı aralamayacaktır. Gazze gibi felaketlerin bizde de yaşanmasına sebebiyet verecektir. Gazze’nin şu mahvoluşu karşısında İslam âleminin umursamaz tavrını görmek meseleyi anlamaya yetecektir.

 

Evet Türkiye Yüzyılı dediğimiz şanlı yürüyüşü hayal ettiğimiz durum tersine dönerse bunun manası belki bir asır daha zilletle yaşamak olacaktır. Dolayısıyla bizim vaziyetimiz bütün Türk ve İslâm dünyasının istikbalini şekillendirecektir. Türkiye ayağa kalkmadıkça İslâm dünyasının esaret zincirlerini kırabilmesi mümkün değildir... Hoşumuza gitse de gitmese de tarih bize bunu söylüyor.

 

Geçen hafta da bahsettiğimiz üzere İngilizler Birinci Cihan Harbi biter bitmez ikinci yüzyıllık projesi olan Kürt kartını açmışlar ve ülkemizi ileride tekrar bölmenin plan ve projelerini başlatmışlardı. 1977’den 2025’e kadar elli yıllık bir zaman diliminde Türkiye’yi kendi içinde uğraştırdılar. Türkiye Cumhuriyeti’nin otuz kırk yıl devam eden hangi problemi olmuştur?

 

Öyle ki bu menfur projeyi ortadan kaldırmak isteyen rahmetli Özal liderliğindeki ekip ortadan birer birer kaldırıldı! Gün geldi ülkemizin batısından doğusuna gidilemez oldu. Gün geldi yirmi ilimizde birden şehit cenazeleri kaldırıldı. Gün geldi ordularla harekâtlar düzenlendi. Bir türlü sonuç gelmedi. PKK tarafından basılmadık karakol kalmadı. Yirmi bine yakın şehit verildi. PKK’nın, kiminin beynini yıkayarak kimini zorla dağlara kaçırdığı Kürt gençleri yüzünden doğunun vatanına bağlı aileleri de büyük acılar çektiler.

 

Çözüm süreci için atılan her adım baltalandı. Bu ülkeyi, işgal ettirmek için planlanan FETÖ örgütü devlet içinde yuvalanarak her alana sızmış her kritik noktada söz sahibi olmuştu. Neyi nasıl başaracaktınız! Hırsız içeride ise dışarıya karşı alacağınız tedbirlerin hepsi çöp olmaktan başka bir işe yaramıyordu. Tedbir düşünerek ayırdığınız bütçeler bile onların kasasına giriyordu...

 

 

Selahaddin Eyyubi’nin evlatları!

 

 

2016 bir milattı. FETÖ örgütüne indirilen darbe bu ülkeye birlikteliğin yolunu açtı. Cumhur İttifakı ile belki ilk defa iki büyük siyasi parti birlikte gönül birliği ederek ülkenin geleceğine yönelik bağımsız adımları atmaya başladılar. Yeni politikalar geliştirdiler. Dışarımızda gelişen olaylara başımıza örülen çoraplara reaksiyon gösterdiler. Suriye, Azerbaycan, Doğu Akdeniz, Libya, Somali, Sudan ve Pakistan’daki başarılı faaliyetlerimiz bunun semeresi oldu.   

 

Bu gelişmeler içeriye de yansıdı. İlk defa doğuda PKK’ya karşı anneler başkaldırdı. Diyarbakır anneleri küçük bir grup hâlinde de olsalar bir meşale yaktılar ve bir bayrak dalgalandırdılar. Onlar eyleme başladıklarında kendilerini belki ilk ziyaret eden akademisyen idim. O günlerde gazetemiz Türkiye benim bu ziyaretimi ve görüşlerimi haberleştirmişti. Onlara destek verilmesi ve sahip çıkılması hâlinde bu belanın son bulacağını ifade etmiştim. Batıdaki acılı annelerin de onlarla bütünleşmesi gerektiğini söylemiştim.

 

Dolayısıyla dışarıdan büyük desteklere ve içeriden bitmek bilmeyen ihanetlere rağmen Selahaddin Eyyubi'nin çocukları bizden kopmadı. Elbette kafası karışanlar oldu. Bunlar on asırlık kader birliğine sırtlarını döndüler. Yaldızlı cümlelere, boş hayallere teslim oldular. İsimlerini bildiklerimizin dışında bilmediğimiz sayısız casus topraklarımızda cirit attı. Yüz sene önce Bitlis'te Amerikan okulunun ne işi vardı. Ve daha nicelerinin…

 

Bunlar âdeta bir casusluk teşkilatıydı. Müslim gayrimüslim devşirebildikleri herkesi devşirdiler. Bereket versin ki ecdadımız bu toprağın hamurunu muhteşem yoğurmuş. Kim ne yaparsa yapsın o hamur birbirini bırakmıyor. Ancak gaflet ve ihanet hâlleri devam ederse bir gün bırakmayacak manasına da gelmiyor.

 

Neticede elli seneye yakındır maddi ve manevi olarak büyük bedeller ödedik. Başka bir ülkeyi yerle yeksan edecek saldırılar bizde yara açmaktan öteye gidemedi. Hatta silahlı kuvvetlerimizin güçlenmesine sebep oldu. Ordumuz, üzerindeki hantallığı atıp çok daha vurucu bir hâle geldi. Normal zamanda düşünemeyeceğimiz birçok hamleyi bu sayede yaptık.

 

Savunma sanayiinin önemini daha iyi anlamamız bu sayede gerçekleşti. Yine bu sayede muhatabımızın Yunanistan olmadığını, bir gün Rusya ile, Amerika ile karşı karşıya kalabileceğimizi, dolayısıyla tedbirlerimizi ona göre almak zorunda olduğumuzu anladık. Bildiğimiz bilmediğimiz adımlar hep bu sayede atıldı.

 

İngiltere İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra tahtından indi ise de siyasi yönlendirmesi bitmedi. Amerika'yı siyasetlerinde bir maşa olarak kullandı. Orta Doğu’yu onun eliyle elde tutmaya ve yönetmeye devam etti.

 

 

Başka dilden de anlatılır!

 

 

Bugün dünya yeni bir şekillenmeye doğru hızla yol alıyor. ABD gittikçe kan kaybediyor. İngiltere tekrar hareketlenmek için adımlar atıyor. Gürültüsüz patırtısız fakat sağlam adımlarla ilerliyor. Yakın zaman önce donanmasına iki yeni uçak gemisi kattı. Bunlar deniz hâkimiyeti için elbette yetmez ama niyetini göstermesi bakımından önemli. Niyeti mutlaka yeniden liderliğe oynamak. Başarabilir mi bilemem. Fakat Pax Americana devri kapanınca her yönüyle güçlü kalmaya çalışacaktır.

 

Öte yandan son yıllardaki gelişmeler elbette bütün gözleri Çin’in üzerine çevirdi. Amerika’nın gücünü kaybettiği bir dünyada meydan Çin’e kalacakmış gibi görünüyor. Gemi yapım hızı ABD’nin yedi katından fazla. Yani Amerika bir gemi yaptığında Çin yedi gemiyi denize indirmiş oluyor.

 

Çin donanması sayıca ABD’nin iki katına yaklaştı. Peki ya keyfiyet demeyin. Çünkü o da gayet iyi. Hatta yakın zaman sonra Amerika’nın her bakımdan geri kalacağı günler gelecek. Nitekim Mark A. Milley buna işaret etmişti. Altyapıyı insan gücü dâhil dağıttıkları için bu saatten sonra farkı kapatabilmeleri imkânsız görünüyor.

 

İşte bütün bu gelişmelerin ışığında “Terörsüz Türkiye” dönemine girmenin nasıl büyük fırsat olduğunu anlamak gerekir. Bu dev hamleyi ne yapıp edip başarmak zorundayız. İçeride birlik olan bir Türkiye’nin dışarıda mağlup olması imkânsızdır...

 

Son yıllarda silah sanayiinde attığımız dev adımların bizi nerelere taşıdığını dünya siyasetinde nasıl bir rol üstlendiğimizi görmek yeterlidir sanırım.

 

Şunu unutmayalım ki “Yeni Türkiye Yüzyılı” diyerek attığımız ve atacağımız adımları dışarıda bizden daha yakın takip edenler bulunuyor. Osmanlıları yok ettiren yüzyıldır İslam âlemini zillet içinde tutanların bu gelişmeleri sadece seyredeceklerini beklemek büyük gaflet olur. İngiliz'i, Amerikan'ı, Rus'u, Çin'i ve en önemlisi Siyonisti Türkiye’yi takip etmektedir. Türkiye’nin yeni siyasetine yön vermek istemektedir. Mutlaka ortak hareketler de devrededir. İşte bu safhada alınacak kararlar ve atılacak adımlar son derece önemlidir.

 

Bu işleri başarırken yeni bir İngiliz trenine binmemeye dikkat etmek gerekir. Yoksa kendimizi olmadık yerlerde bulabiliriz. İngiliz katarından inip Amerikan şimendiferine binmemek de çok mühimdir. Trump’ın övgü dolu sözlerine aldanmamak elzemdir.

 

Bu durumda milletimiz ve İslam ümmeti için yol açıktır. Pax Ottomana gibi bir Büyük Türkiye görünmektedir. Tek konu son yüz senede damarlarımıza zerk edilen bütün mikroplardan kurtulmak kalmıştır…

 

Bu arada PKK silah bırakmaz diyenler de yok değildir. Zaten bırakmak istemeyen maşalar, mesajlarını vermeye devam etmektedir. Şunu ifade edeyim ki bu son şanstır. Hem yalnız kalacak hem de bir daha asla böyle bir çıkış yolu bulamayacaklardır. Bunu anlamayanlara ‘Terörsüz Türkiye’nin nasıl gerçekleşeceği PKK’ya bir başka türlü anlatılacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın!

 

 

TEFEKKÜR

 

 

Ümîdini pâ-beste-i ye’s eyleme Nâbî

 

İhsân-ı Hudâ bir gün eder def’-i mevâni

 

                                                          Nâbî

 

(Ey Nabi, ümidini ümitsizliğe çevirme

 

Allah ihsanıyla, bir gün engelleri kaldırır.)

 

 

 

 

 

Ahmet Şimşirgil'in önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.