Selim Han ve Tumanbay!

Sesli Dinle
A -
A +

23 Ocak 1517’de Ridaniye Savaşını kazanan Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim Han, Adiliye’de kurulan görkemli otağına yerleştikten sonra Memlük Sultanı Tumanbay’ın yakalanması ve Kahire’nin teslim alınması üzerine devlet adamlarına emirler vermişti.

 

Bunun üzerine 24 Ocak’ta Osmanlılar dünyanın en büyük ve zengin şehirlerinden biri sayılan Kahire’ye girdi. Karşı koyan Memlük askerleri öldürüldü. Aynı gün kılınan cuma namazında Kahire camilerinde hutbe, Selim Han’ın adına okundu. Kahire’de sokak çatışmaları ise durmaksızın devam ediyordu.

 

Selim Han Ridaniye’de dört gün kaldıktan sonra karargâhını Nil kıyısında Bulak denilen mevkide kurdu.

 

O gece haberciler Tumanbay’ın ordugâha büyük bir baskın yapacağı haberini getirdiler. Osmanlı ordusu tam bir teyakkuz durumunda idi. Tumanbay Osmanlıların hazır beklediklerini anlayınca bu defa on bin civarında Memlük ve Arap askeri ile ansızın Kahire’ye girdi. Şehrin önemli bir kısmını ele geçirerek caddelerin giriş çıkışlarını tutup hendekler kazdırdı. Muhtemelen böyle bir baskın beklenmediğinden ve halka da zarar verilmek istenmediğinden şehirde küçük bir Osmanlı birliği bırakılmıştı. Memlükler bunların neredeyse tamamını öldürdüler.

 

Sabahleyin, Osmanlı askerlerinin öldürülmesinden haberdar olan Selim Han’ın gazabı Nil Nehri gibi kabarmıştı. Hemen o anda Vezir Yunus Paşa’yı Beylerbeyi Mustafa Paşa'yı ve Yeniçeri Ağası Ayas Ağa’yı en seçkin birliklerle Kahire’ye saldı.

 

Böylece şehir içinde boğaz boğaza bir boğuşma başladı. Yüzlerce yıldan beri dışarıdan bir istila görmemiş olan mağrur Mısırlılar kadınlarının da katılması ile şehri şiddetle savunmaya başladılar. İki gün boyunca çok kanlı sokak vuruşmaları oldu. Yunus Paşa yaralandı. Osmanlı askeri üzerine kaynar su, taş vesaire dâhil öldürücü her şey yağmur gibi yağıyordu...

 

Üçüncü gün zırhını giyinen Selim Han bizzat şehre girerek çatışmalara nezaret etti. Şimdi padişahın en vurucu alayları savaşa dâhil olmuştu. Keskin nişancı yeniçeriler siperlerin başlarına çektiler ve semender gibi ateş harmanına girip sokaktan sokağa sektiler. Öyle ki dam ve pencerelerden bakan ve askeri alev gibi yakan Mısırlıları baş çıkaramaz hâle koydular. Zira bir kez baş gösteren bir daha geri çekme şansını yakalayamıyor, tüfenk kurşununu yiyerek olduğu yere düşüyordu. Havan topları ve darbezenler Memlüklerin sığındığı kasırları ve köşkleri yerle bir kıldı. Böylece Osmanlılar neredeyse Kahire’yi sokak sokak, ev ev yeniden fethettiler. Tumanbay ise kadın kılığına girerek bir kez daha kaçmaya muvaffak oldu...

 

Şehrin korunması için gerekli tedbirleri alan ve görevlileri tayin eden Selim Han tekrar Bulak adasındaki otağına döndü. Bu son taarruzda Tumanbay dört bin kayıp verdikten başka bir hayli de esir bırakmıştı. Osmanlı kuvvetlerinden de çok kayıp vardı...

 

Artık mukavemetten ümidini kesen ve karşı koymanın kan dökülmesinden başka bir netice vermeyeceğini gören Memlük beyleri Selim Han’a gelerek af dilediler. Bunlar arasında meşhur Memlüklü Emîri Canberdi Gazali de vardı. Hepsi de Selim Han’ın ihsanlarına kavuşup affedildiler.

 

Yavuz Sultan Selim nihayet 15 Şubat 1517’de parlak bir zafer alayı ile Kahire’ye girerek kaledeki Yusuf Nebi (aleyhisselam) tahtına oturdu. İşte bu tarihten itibaren Selim Han, Mısır Sultanı olarak görülmeye başlandı. Adına paralar basıldı. 20 Şubat Cuma günü Kahire’nin bütün camilerinde yine onun adına hutbeler okundu. Padişahın şehre girmesi münasebetiyle eğlenceler ve şenlikler tertiplendi. İçeriden ve dışarıdan ümera ve ulema kendisini tebrike koştular. Bunlar arasında Nablus şeyhlerinden Emîr Tarabay bin Karaca da vardı... 

 

 

 

Sözü geçmeyen hükümdar mı olur?

 

 

 

Selim Han bundan sonra Tumanbay’a son bir elçilik heyeti gönderdi (5 Mart 1517). Namesinde kendisine aman verileceğini ve dokunulmayacağını bildiriyor ve yararlı öğüt ve nasihatlerle huzuruna davet ediyordu. Böylesine ulemadan bir heyetin gönderilmesi Selim Han’ın niyetinin ciddiliğini göstermekteydi. Buna rağmen Tumanbay verilen sözlere ve nasihatlere itimat etmeyerek bir kez daha heyetteki Osmanlılar ile birlikte kadılardan ikisini öldürttü.

 

Elçisinin öldürüldüğü haberini alan Selim Han son derece üzülmüş ve gazaba gelmişti. Artık Tumanbay meselesini bitirmek istiyordu. Ordusundan Veziriazam Yunus Paşa idaresindeki kırk bin kişi hariç en seçme birliklerine, Nil’in batı yakasına geçmek üzere Birketü’l-Habeş’te toplanmaları emrini verdi. Padişah 24 Mart’ta kuvvetlerini gemilerle Nil’in karşı sahiline geçirmeye başladı. Harekâtı bizzat idare ediyordu. Memlüklerin müdahalelerine rağmen nehri geçmeye muvaffak olan Osmanlılar, el-Cize’nin Bürdan mevkiinde Tumanbay’ın asıl kuvvetleri ile karşılaştılar.

 

Tumanbay “yiğitlik nedir nasıl olur şu Osmanlılara gösterelim” diyerek cesaretlendirici sözlerle birliklerini derhal savaşa sürdü ise de disiplinli Anadolu yiğitleri ve Rumeli dilâverleri göz dahi açtırmadılar. Savaşı kaybettiğini gören Tumanbay yanındakilere artık her şeyin bittiğini söyleyerek Nil deltasında kendisi için emin gördüğü Terruca bölgesine doğru çekildi. Buhayre yakınlarında Nil’i geçmek üzere iken Şehsuvaroğlu Ali Bey’in birlikleri yetiştiler. Tumanbay, kendisini suya attı ise de kementle yakalanarak çıkarıldı ve esir edilerek divana getirildi (30 Mart).

 

Selim Han genellikle hükümdarlara ve müstesna şahsiyetlere çok iyi muamele etmek itiyadında idi. Nitekim 31 Mart günü bu son Türk-Memlük hükümdarını sanki hâlâ tahtına sahip bir imparatormuş gibi büyük bir merasimle ve ayakta karşıladı. Yanı başında hazırlattığı ikinci bir tahta oturttu. Bu esnada Tumanbay ile arasında uzun konuşmalar cereyan etti.

 

Selim Han öncelikle elçilerini öldürtmesi sebebiyle onu azarladı ise de arkasından cesaretini ve yiğitliğini överek takdirlerini belirtti. Tumanbay ise bunun kendi arzusu hilafına olarak beyleri tarafından işlenmiş olduğunu söyledi.

 

Selim Han ise “Emîrlerine sözü geçmeyen hükümdar mı olur?” diyerek serzenişte bulundu. “Bu kadar mukavemette bulunmana ve kan dökülmesine sebep ne idi?” sorusuna ise Tumanbay, kendisine emanet edilmiş bir memleket bulunduğunu ve bilhassa Mekke-Medine gibi mukaddes şehirleri muhafaza sevkiyle hareket ettiğini beyan etti.

 

Tumanbay ise “ya siz bu taraflara yürüyüp, sebep olduğunuz elemlerden huzur-ı mahşerde nasıl hesap vereceksiniz?” sualine ise Selim Han;

 

“Benim kastım Safeviler üzerine idi. Lakin merhum Kansu Gavri’nin Dulkadırlıları bahane ederek düzenlemiş olduğu tertipler ve Şah İsmail’le gizlice yaptığı ittifakın ortaya çıkması üzerine ulemadan aldığım fetva ile yola çıktım”, diyerek bu konuda herkesin kendisine hak verdiğini belirtti.

 

 

 

Kendi adamları idamını istedi!

 

 

 

Yine bu mükâlemede Tumanbay, Sultan Selim’i Memlüklü ordusunu kahramanlığı ile değil top ve tüfek gibi ateşli silahlarla yenmekle itham etmiştir. Selim Han ise büyük bir devletin başında olmak hasebiyle kendisinin bu silahlardan neden edinmediğini sormuş ve Kur’ân-ı kerimden düşmana aynı silahlarla mukabele etmeyi buyuran âyet-i kerimeleri okuyarak Tumanbay’ı susturmuştur. 

 

Karşılıklı konuşmanın sonunda Selim Han, kendisini Osmanlı hizmetine alarak faydalanmak istediğini de çok nazik bir dille ifade etti.

 

Yavuz Sultan Selim kendisini çok uğraştırmış olmasına rağmen korkusuz, gözü pek, açık sözlü ve cesur birisi olan Tumanbay’a gerçekten de hayatını bağışlamak niyetinde idi. kendisine Rumeli’de bir sancak verileceği özellikle şayi olmuştu. Fakat Hayırbay ve Canberdi Gazali, Tumanbay’ın hayatta bırakılmasını, Mısır’da Osmanlı hâkimiyetinin tesisi bakımından tehlikeli buluyorlardı. Onun canlı bırakılması hâlinde Selim’in Mısır’ı terk etmesinden hemen sonra, yedi kat yerin dibinde bile olsa isyan ederek, bunca fedakârlıklarla elde edilen neticeleri bir anda boşa çıkarabilecektir. Dolayısıyla havastan ve avamdan herkesin onun öldüğünü görmeleri, Osmanlı idaresini kabulde pek mühim olacağını belirttiler.

 

Muhtemelen eski Memlük ricali, Tumanbay’ın bu devletin hizmetine girmesinden sonra sivrilmesinden ve kendilerinden intikam almasından da korkuyorlardı. Neticede Selim Han da böyle cüretkâr ve güven vermeyen bir düşmanı salıvermenin doğru olmayacağını görerek yakalanmasından on dört gün sonra onu Şehsuvaroğlu Ali Bey'e teslim etti. O da Tumanbay’ı şehirde dolaştırdıktan sonra, bundan 506 sene önce Bab-ı Züveyle’de astı (13 Nisan 1517). Anı yerde vaktiyle Memlük Sultanı babası Şehsuvar’ı idam ettirmişti...

 

Tumanbay’ın cesedi hükümdarlara mahsus merasimle defnolundu. Mısır Büyük Kadısının kıldırmış olduğu cenaze namazında Selim Han da bulundu. Ayrıca ruhu için fakir fukaraya üç gün boyunca yemekler verdi ve altınlar dağıttı.

 

Tumanbay’ın öldürülmesi ile Mısır ve Suriye’de iki yüz altmış yedi yıl süren ve özellikle Moğollara karşı başarı ile karşı durmuş bulunan Memlük hâkimiyeti resmen son bulmuş ve bu ülkeler Osmanlı idaresi altına girmiştir...

 

Seferde kazasker bulunan büyük âlim Kemalpaşazâde bu fethe “Feth-i memaliki’l-Arab” sözünü tarih olarak düşürmüştür.

 

 

 

 

 

TEFEKKÜR

 

 

 

Gönül verme cihana pür elemdir

 

İşi geh şadidir geh derd ü gamdır

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.