ABD Ulusal Güvenlik Belgeleri, yalnızca ülkenin stratejik yönelimlerini belirlemekle kalmayıp, aynı zamanda uluslararası ilişkilerde ve küresel ekonomik dinamiklerde önemli rol oynamakta. Başkan Carter zamanında kamuoyuyla paylaşılmaya başlanan bu belgeleri hazırlayanlar arasında, ulusal güvenlik stratejileri üzerine çalışan düşünürler ve uzmanlar bulunmaktadır. Bu haftaki analizde, çeşitli araştırmalara ve uzman yorumu ile 2025 Ulusal Güvenlik Belgesi’nin küresel ticaret ve ekonomi üzerindeki etkilerini daha detaylı bir şekilde değerlendireceğiz. Belgenin yazım aşamasına kadar neler yaşandığı da önemli elbette.
Küresel ekonomi ve ulusal güvenlik kavramları
Dr. Richard Haass, Uluslararası İlişkiler Konseyi Başkanı olarak, küresel ticaretin yükselişi ve ulusal güvenlik arasındaki bağlantıyı vurgulamakta: "Küresel entegre ekonomi, ulusal güvenlik stratejilerimizi yeniden şekillendiriyor. Ekonomik ilişkiler, siyasal ilişkilerden daha fazla türde ve yoğunlukta belirsizlik oluşturabiliyor." Bu perspektiften hareketle, 2025 Ulusal Güvenlik Belgesi'nin, Amerika'nın ekonomik stratejilerini koruyarak, uluslararası ilişkilerini sürdürme çabasıyla birlikte, diğer ülkelerle olan ticari ilişkilerini gözden geçirdiği görülmekte. Özellikle "Önce Amerika" doktrini, bu stratejinin öncüsü olmuştur. Hatta birçok uzman bunu "Monroe Doktrini 2.0" olarak adlandırmakta.
"Önce Amerika" doktrini ve korumacılık
Bu bağlamda, birçok köşe yazarı Trump yönetiminin ticaret politikalarının etkilerini şu şekilde özetliyor: "Bu politika yalnızca ekonomik büyüme için değil, aynı zamanda ABD'nin uluslararası arenada daha etkili bir oyuncu olarak yer alması için de gereklidir." Yoğun desteğe rağmen bu yaklaşımın müttefik ülkelerle olan ilişkilerde gerginliklere yol açtığını görüyoruz.
Mesela, 2025 belgesinde belirtilen "sınır güvenliği" gibi yerel politikalar, ulusal güvenliği sağlamaya yönelik bir çaba olarak öne çıkıyor. Ancak, bu tür korumacı tedbirler, diğer ülkelerle ticaretin azalmasına ve dolayısıyla küresel ekonomik dengesizliklere yol açabilir. Örneğin, Toronto Üniversitesi'nden Profesör Susan Sadler, "Korumacı politikalar sadece süresi kısa olan kazançlar elde etmenizi sağlar, uzun vadede ticaretin azalmasına ve yerel pazarların daralmasına yol açabilir" diye altını çizmiş. Ben de 2014 yılından beri Türkiye'de uygulanan ölçüsüz korumacılığı ve oluşturduğu enflasyonist ortamı sürekli hatırlatıyorum. Dolayısıyla, Trump yönetiminin stratejik yönelimlerinin, uluslararası ticaretin istikrarsızlaşmasına neden olabileceğini söylemek mümkün.
Transaksiyonel ittifaklar ve küresel güç dinamikleri
2025 Ulusal Güvenlik Belgesi, müttefiklerinden daha fazla sorumluluk alınmasını beklerken, bu durum transaksiyonel ittifakların yeniden şekillenmesine yol açabilir. Chicago Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı Dr. John Mearsheimer, "Güç dengesi teorisi, ülkelerin sadece kendi çıkarlarını düşünerek hareket ettiğini öne sürüyor. ABD'nin bu doğrultuda müttefiklerine olan bağlılığını sorgulaması, dünya genelinde güç dinamiklerini değiştirebilir" diye uyarmış.
Buna ek olarak, 2025 belgesinde, NATO ülkelerinin savunma bütçelerinin GSYİH'lerinin %5'ini harcamalarının gerektiği yönündeki talep, müttefikler üzerinde bir baskı oluşturacak. Bu durum, müttefiklerin kendi stratejilerini ABD’nin ulusal çıkarları doğrultusunda şekillendirmesi anlamına geliyor. Uluslararası ilişkiler uzmanı ve Trump'ın ilk başkanlık döneminde Beyaz Saray'da çalışmış olan Dr. Fiona Hill, bu durumu "ABD'nin müttefikleri üzerinde bir nevi ekonomik şantaj yapılması" olarak yorumluyor ve bu durumun uluslararası ilişkileri daha karmaşık hâle getirebileceğini vurguluyor. Yani "para ya da ticari işlem karşılığı müttefik oluşturma" işi diplomatik olarak sakıncalı bulunuyor. Haksız değiller.
Sert güç ve sıra dışı diplomasi
ABD’nin sert güce dayanan stratejileri, dış politikadaki değişimin bir diğer önemli boyutunu temsil ediyor. Ulusal Güvenlik Belgesi, "Güç Yoluyla Barış" ilkesini savunarak, diplomasi ve ekonomik çözümlerle birleşik bir yaklaşım sunmayı denemektedir. Çok yakın zamanda kaybettiğimiz Harvard Üniversitesi'nden Profesör Joseph Nye, "Sert güç kullanımı uluslararası ilişkilerde sonuçlar doğurabilir, ancak bu strateji diplomasi becerilerini zayıflatabilir" diyerek bu stratejinin muhtemel risklerini sıralamıştı.
Özellikle İran ve Orta Doğu’daki çatışmalar için öngörülen "güçlü diplomasi" yaklaşımı, stratejik çözümler konusunda belirsizlik oluşturmakta. Profesör Nye, "Ekonomik kaldıraç kullanmak, özellikle uzun vadeli barış ve istikrar hedeflerinde başarılı olmak için riskli bir strateji olabilir" diyerek bu yaklaşımın muhtemel tehlikelerine dikkat çekmişti.
Küresel ticarette bu tür bir sert güce dayalı dış politika anlayışı, diğer ülkelerle olan ilişkileri etkileyebilir. İş dünyası yorumcusu Barry Eichengreen, "Eğer ekonomik ilişkiler, sadece ulusal güvenlik için bir araç olarak kullanılırsa, bu durum küresel ekonomik istikrarı zayıflatabilir" diyerek uluslararası ticaretteki muhtemel sorunları vurgulamakta. Bu tür bir stratejinin, Amerika'nın uluslararası ticaret arenasındaki rolünü zayıflatma potansiyeli taşıdığı açıkça görülmekte.
Bölgesel yaklaşımlarda yeniden tanımlama
Belgenin bir diğer önemli boyutu, belirli bölgelerdeki politikaların yeniden tanımlanmasıdır. Örneğin, Latin Amerika’ya yönelik "Monroe Doktrini'nin Trump İlavesi" ile ABD’nin bölgedeki hâkimiyetini yeniden tesis etme çabası dikkat çekiyor. Uzmanlar, bölgedeki etkisini artırmak amacıyla ABD’nin, yatırım ve ticaret merkezi oluşturmanın yanı sıra, iç politikalarını da bu doğrultuda yeniden şekillendirdiğini belirtmekte.
Orta Doğu’daki politika değişiklikleri ise Türkiye'de ABD Büyükelçisi olarak görev yapmış Eric Edelman tarafından "Sonsuz savaşlardan kaçınma" olarak özetlenmektedir. Edelman, "Bu durum, ABD'nin bölgede enerji tedarikçiliğinden öte bir rol oynamasını sağlayabilir fakat riskler de barındırır" diyerek bu değişimin muhtemel etkilerini değerlendirmekte. Aynı şekilde, Asya’da Çin’e karşı alınan tedbirler, ekonomik ve askerî rekabetin belirginleşmesini beraberinde getirebilir. Uzmanlar, bu durumun, bölgede gerilimi artırabileceğini ve muhtemel bir çatışma riskini artırdığını vurguluyor.
Kritik mineraller ve tedarik zinciri kontrolü
2025 Ulusal Güvenlik Belgesi’nde kritik minerallere erişim ve tedarik zincirinin güvenliği için bir strateji geliştirilmesi gerektiği yansıtılmaktadır. Uzmanlar "Kritik minerallerin küresel ekonomik güvenlik açısından önemi, pek çok ülkenin ekonomilerinde kritik bir rol oynuyor" demekte. ABD’nin bu mineralleri kontrol altına alma çabası, diğer ülkelerle olan ticari ilişkilerini etkileyerek, rekabeti artırabilir.
Bu bağlamda, Çin ile olan rekabeti göz önünde bulundurulduğunda, bu strateji, ABD’yi, kendi ekonomik çıkarları için potansiyel olarak tehlikeli bir duruma sokabilir. Küresel ticaretteki tedarik zincirlerine erişim, sadece ekonomik çıkarlar değil, aynı zamanda ulusal güvenlik açısından da kritik bir nokta. Bu açıdan tedarik zincirlerinin kontrolünün önemini vurgulamak gerekiyor.
İklim değişikliği ve enerji politikaları
Son olarak, belgeye göre iklim değişikliği ve enerji politikaları üzerindeki yaklaşım, önemli bir dönüşümü gösteriyor. İklim değişikliğine dair önceki yönetimlerin politikaları, belgenin dilinde “felaketle sonuçlanan” bir oluşum olarak tanımlanıyor. Bu durum, daha fosil yakıt odaklı bir enerji politikası benimseme eğiliminde olduğu değerlendirilmektedir. Çevre uzmanları "ABD’nin iklim değişikliği ve enerji politikalarındaki bu dönüşüm, yalnızca çevresel açıdan değil, ekonomik anlamda da ciddi sonuçlar doğuracaktır" diyerek bu konunun karmaşıklığına dikkat çekmekte.
Sonuç
Sonuç olarak, 2025 Ulusal Güvenlik Belgesi, ABD'nin uluslararası ilişkilerdeki rolünü ve küresel ekonomi üzerindeki etkilerini yeniden şekillendiren bir belge olmuştur. Uzmanların değerlendirmeleri, bu belgenin yalnızca ABD’nin ulusal güvenlik stratejisini değil, aynı zamanda müttefik ülkelerle olan ticari ilişkilerini ve uluslararası düzeni de ciddi şekilde etkileme potansiyeline sahip olduğunu göstermekte. "Önce Amerika" doktrini, korumacı yaklaşımlar ve sert güç kullanımı gibi politikalar, daha düşük ticaret hacimleri ve muhtemel çatışmalara giden bir yol açabilir.
Bu bağlamda, ABD’nin dış politikası ve ekonomik stratejileri üzerindeki etkileri oldukça önemli hâle gelmektedir. Ulusal güvenlik belgelerinde ortaya konulan stratejilerin, hem iç hem de dış politika dinamiklerini yönlendirmesi, küresel ekonomik ilişkilerde belirsizlik oluşturmakta. 2025 Ulusal Güvenlik Belgesi, Amerikan ekonomisinin istikrarsızlık içinde olduğu bir dönemde, daha korumacı bir yaklaşımla, ABD'nin dünya üzerindeki etkisini güçlendirmeyi hedeflemekte. Ancak, bu hedefe ulaşmada karşılaşacakları zorlukların yanı sıra, küresel liderlik konumlarını da sorgulatacak pek çok faktör bulunuyor.
Küresel etkileşim ve ekonomik riskler
Küresel ticaretin artan biçimde politik ve ekonomik çıkarlar doğrultusunda şekillenmesi, diğer ülkelerin ABD ile olan ilişkilerinde dikkatli bir denge gerektirmektedir. Uluslararası ilişkiler analisti ve New York Times yazarı Thomas Friedman, "Dünya artık Keynesçi bir anlayıştan çok, Hobbesçu bir anlayışla yönetiliyor" diyerek mevcut durumu değerlendirmekte. Bu bağlamda, ticareti ve ekonomik etkileşimleri yönlendiren felsefi temellerin, çatışma ve rekabet normlarının yönlendirdiği bir sürece evrilmiş olduğu unutulmamalı.
Bu durum, yalnızca ekonomik büyümeyi tehdit etmekle kalmayıp, aynı zamanda siyasi gerilimler ve askerî çatışma risklerini de beraberinde getirmekte. Örneğin, Pekin yönetimi, Washington’un sert diplomasi ve ekonomik ambargolar uygulamasına karşılık olarak artırıcı bir nitelik kazanabilir. Asya-Pasifik bölgesinde yaşanan gerilimler, tarife savaşlarını ve ekonomik bloklaşmaları doğururken, diğer stratejik yönde ülkelerle olan ilişkileri de karmaşık bir hâle sokuyor.
Uzman görüşleri ve gelecek tahminleri
Ekonomik stratejiler konusundaki başka bir görüş ise şu: Dr. Fiona Hill: "Küresel ticaret anlaşmaları, yalnızca ekonominin büyümesini sağlamayacak; aynı zamanda jeopolitik ilişkilerin derinleşmesine de katkıda bulunabilir. Fakat ABD'nin korumacı tutum aldığı her an, diğer ülkelerin de benzer bir yaklaşıma kaymalarına yol açabilir. Bu, dünya genelinde ekonomik düşüş ve istikrarsızlık oluşturabilir."
Sosyal medya takipçisi oldukça yüksek olan Dr. Ian Bremmer, "Dünya, ABD'nin liderliğindeki çok kutuplu dünya yerine güç merkezli bir düzenin ortaya çıktığı bir döneme girebilir" demiş.
Sonuç: Yeni bir paradigma
2025 Ulusal Güvenlik Belgesi, yalnızca ABD'nin ulusal güvenliğini sağlamaktan öte, küresel ekonomi üzerinde önemli değişim oluşturma potansiyeline sahip bir belge olarak öne çıkmakta. İçinde barındırdığı korumacı ve transaksiyonel yaklaşımlar, dünya ticaretine yönelik ciddi riskler oluşturmakta ve mevcut küresel düzeni sorgulatarak değişime maruz bırakmakta...
Uzmanların değerlendirmeleri, uluslararası ilişkilerin daha belirsiz ve karmaşık bir hâle gelebileceğine işaret etmekte. ABD'nin uluslararası politikaları doğrultusunda, ticaretin stratejik bir silaha dönüşmesi ve müttefikler ile rekabetin artması, küresel istikrarı tehdit eden unsurlar olarak belirginleşiyor. Yavaş yavaş yükselen bu yeni paradigma, hem ABD’nin hem de diğer ülkelerin bu durumu nasıl yöneteceği noktasında temel belirleyici olacak.
Sonuç itibariyle, 2025 Ulusal Güvenlik Belgesi, dünya sahnesinde ABD’nin yeniden şekillenen rolünü ve küresel ekonomik etkilerini derin bir şekilde sorgulatmakta. Ancak, stratejinin başarıya ulaşabilmesi, sadece iç politikada sağlanacak konsensüs ile sınırlı kalmayacak; aynı zamanda uluslararası ilişkilerde karşılıklı anlayış ve iş birliği açısından da kritik bir denge gerektirecek. Trump'ın "tüccar kafasıyla" ürettiği yaklaşımların bu hassasiyeti yakalaması zor.
Unutmamalıyız ki, korumacı ve sert güç odaklı bir yaklaşım, kısa vadede avantajlar sağlayabilir; ancak uzun vadede, uluslararası ticaretin karmaşık doğasını anlamadan atılacak adımlar, ekonomik istikrarı tehdit etme potansiyeline sahip. Günümüz dünyasında, kalıcı barış ve refahı sağlamak için tek taraflı yükümlülükler yerine, çok taraflı iş birliklerine ve karşılıklı bağımlılıklara ihtiyaç var. Bana kalırsa bu belge küresel düzeni tehlikeye atabilir. Anlaşılan 2026 zor geçecek.

