Hazret-i Hasan (radıyallahü anh)

A -
A +

Dünkü makâlemizde, birazcık, İmâm Hasan hazretlerinden bahsetmiştik. Bugün onun hakkında birkaç kelime daha nakletmek istiyoruz... Resûlullah Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), torunu Hazret-i Hasan için buyurdu ki: "Sizin en hayırlınız Ali, gençlerin arasında en hayırlıları Hasan ile Hüseyin'dir. Kadınların da en hayırlısı Fâtıma'dır." "Hasan ile Hüseyin, Cennet gençlerinin büyükleridirler. Babaları onlardan efdaldir." "Kim güneşi kaybederse aya başvursun. Onu da kaybederse yıldıza başvursun." Eshâb-ı kirâm bu hadîs-i şerîfin îzâhını isteyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu şöyle açıkladı: "Güneş benim. Ay Ali'dir. Fâtıma da, yıldızdır. Kuzey kutbuna yakın olan o iki yıldız ise, Hasan ile Hüseyin'dir." Hazret-i Hasan, Bir gün Abdullah bin Zübeyr ile yola çıkmıştı. Bir hurmalıkta dinlendiler. Ağaçlar kurumuştu. Abdullah bin Zübeyr "Ağaçta hurma olsaydı, iyi olurdu, yerdik" dedi. Hazret-i Hasan, sessizce duâ etti. Bir ağaç hemen yeşerip hurma ile doldu. Orada bulunanlar, "bu sihirdir" dediler. Hazret-i Hasan, "Hayır, sihir değil. Resûlullahın torununun kabûl olan duâsı ile Cenâb-ı Hak yaratmıştır" buyurdu. HALÎFE OLUŞU... Hazret-i Hasan, babası Hazret-i Ali'nin şehîd edilmesiyle, 40 (m. 661) senesinin ramazân ayı sonunda halîfe oldu! Kendisine kırkbin kişi bîat etti. Basra, Hicâz, Horasân, Irâk, İrân, Kûfe, Medîne, Mekke ve Yemen ahâlîsi de bîat ettiler. Fakat Mısır ve Şâm ahâlîsi, ona değil, Hazret-i Muâviye'ye bîat ettiler. Hilâfetin yedinci ayında, Bağdâd yanında, iki tarafın ordusu harbe hâzır iken, Müslümân kanı dökülmemesi için, hilâfeti, kendi arzûsuyla, Hazret-i Muâviye'ye bıraktı. Hazret-i Hasan küçük iken, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) O'na işâret ederek, "Bu oğlum Seyyiddir. Ümîd ederim ki, Allahü teâlâ, O'nun vâsıtasıyla, iki tarafın arasını bulur" buyurması, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bir mu'cizesiydi. Hazret-i Hasan'ın hilâfetten çekilmesiyle, Müslümân kanı dökülmemiş oldu. Hazret-i Muâviye ile anlaştıkdan sonra, Medîne-i Münevvere'ye geldi. Hazret-i Muâviye, kendisinden sonra, Hazret-i Hasan'ın halîfe olmasına karâr verdi. *** Hazret-i Hasan, çok evlenir, boşanırdı. Babası Hazret-i Ali, Kûfe'deyken "Hasan'a kız vermeyiniz. Zira boşar" deyince, Kûfeliler kızlarının Resûlullah'ın torununun nikâhıyla şereflenmeleri için; "Biz, O'na istediği kızı veririz. İster alıkoysun, ister boşasın" cevabını verdiler. Aldığı her kadın ise, Hazret-i Hasan'ı çok sevip, âşık olurdu. Fakat Ca'de binti Eş'as, boşanmaktan çok korkup ona kin tuttu. Hazret-i Muâviye'nin oğlu Yezîd, babasının Hazret-i Hasan'ı halef göstermesi üzerine, hanımı Ca'de'ye, Şâm'dan zehir ile, "Seni ben alacağım, tepeden tırnağa kadar mal, süs eşyâsı içine koyacağım" haberini gönderdi. Ca'de dünyâlığa aldandı, maalesef Hazret-i Hasan'ı zehirledi. O ölüm hastalığındayken, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına defnedilmesi için Hazret-i Âişe'den izin istedi. Hazret-i Âişe izin verdiyse de, fitne korkusundan Mervân bin Hakem izin vermedi. Hazret-i Hüseyin, O'nu Bakî' Kabristânı'na götürdü. Namazını Saîd bin Âs kıldırdı. Medîne-i Münevvere'de Bakî' Kabristânı'na defnedildi. SEYYİDLER VE ŞERÎFLER... Hazret-i Hasan, yirmibeş kerre yaya olarak Hacca gitti. Onbeş erkek ve sekiz kız evlâdı vardı. Peygamberimizin, Hazret-i Hasan soyundan gelen torunlarına "Şerîf"ler denir. Hazret-i Hüseyin'in soyundan gelenlere de "Seyyid"ler denildiği de ma'lûmdur. Hazret-i Hasan, kendi kızına ve yeğenlerine şöyle nasihat ederdi: "İlme çalışınız. Ezber zorunuza gidiyorsa, yazınız ve evlerinize götürünüz." [Eskilerimizin "zikr-i cüz' irâde-i kül=parçayı zikredip bütünü kasdetme" dedikleri gibi, Hazret-i Hasan Efendimizden, sanki denizden bir damla misâli, birkaç kelime naklettik. Bugün de yerimiz kalmadı, onun hakkındaki bu bilgilerle yetinelim.]

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.