"İmamları ile çağırılmak" ne demektir?

A -
A +
Müfessirler buyurdu ki: "Her ümmet, Peygamberleri ve dînde uydukları imamlarının isimleriyle çağırılırlar. Meselâ, yâ ümmet-i Mûsâ, yâ Hanefî yâhût yâ Şâfiî denilir."
Kur'ân-ı kerîmde, "O gün, her fırkayı, imamlarıyla çağırırız" meâlindeki âyet-i kerîmeden kasıt nedir? diye bir suâl sorulacak olursa, tefsîr kitaplarındaki şu cevabı bildirebiliriz:
"Her ümmet, Peygamberleri ve dînde uydukları imamlarının isimleriyle çağırılırlar. Meselâ, yâ ümmet-i Mûsâ, yâ Hanefî yâhût yâ Şâfiî denilir." [Beydâvî, Tefsîr-i Hüseynî, Rûhu'l-beyân]
Kötü milletler de, zâlim krallarıyla çağırılırlar. Meselâ Fir'avun ve taraftarları, Nemrut'un adamları diye çağırılırlar. [Meâlimü't-tenzîl]
"Bir kimsenin, dört mezhebden birine uymayıp, Kitap ve Sünnete uygun olarak veya başka bir müctehidin yâhut bir Sahâbînin ictihâdına uyarak yaptıkları ibâdetler, sahîh olmaz mı?" diye bir suâl hâtıra gelebilir. Büyük âlim, Seyyid İbn-i Âbidin (rahmetullahi aleyh) bu konuda buyuruyor ki:
"Bir ibâdetin sahîh olması için, dört mezhebden herhangi birine uygun olması lâzımdır. Yani, o işin sahîh olması için, bir mezhepte uyulması lâzım olan şartların hepsine uygun olması gerekir. Bir ibâdeti yaparken, şartlarından biri bir mezhebe, "Bir müctehid ictihâd ederken yanılsa veya bir hak mezhebin bir hükmü, Allah katında yanlış ise, bizim o hükümle amel etmemiz günâh olmaz mı?" diye de bir soru hâtıra gelebilir. Müctehid, ictihâd ederken yanılsa bile, günâh olmaz, sevâb olur. Allahü teâlâ, insanları kendi katındaki mutlak doğruya göre değil, müctehidin ictihâdına uyup uymamakla imtihân edecektir. Bu genişliği, bu rahmeti, Habîbinin ümmetine ihsân etmiştir. Müctehide yani kendi mezhebine uyan kurtulur. Bir müctehidin ictihâdında yanıldığını da hiç kimse bilemez. Başka âlimin farklı ictihâdı, bu ictihâdın yanlış olduğunu gösteremez.
İmâm-ı Karâfî (rahimehullah) buyuruyor ki:
Eshâb-ı kirâm zamanında herkes, herhangi bir Sahâbîye sorar ve öğrendiğiyle amel ederdi; delîl soran olmazdı. Şimdiyse, yeni îmân edenlerin, aynı mezhepteki âlimlerden, delil aramadan sorup öğrenerek amel etmeleri; aynı mezhepte olan âlimleri bulamazlarsa, her âlimden sormaları, sonra bir mezhebi öğrenip, bu mezhebi taklit etmeleri gerektiğini âlimler söz birliğiyle bildirmişlerdir. (Abdülvehhâb-ı Şa'rânî, el-Mîzânü'l-kübrâ)
Rastgele müftüye sormak, Eshâb-ı kirâm ve Tâbiîn zamanındaydı; çünkü o zaman mezhepler tedvîn edilmiş değildi. Her zaman aynı müctehide sorma imkânı da yoktu. Mezhepler meydana çıktıktan sonra, rastgele bir müftüye soramaz. Sorulması gereken müftü ise, müctehid olan âlim demektir. (Kemâlüddîn İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.