"Makâmât-ı aşere" (10 makâm) nelerdir?

A -
A +
Tasavvuf ilmi, kalbin kötü huylardan sıyrılarak, iyi huylar kazanmasını sağlar; fertleri rûhen olgunlaştırır. Rûhen olgunlaşan fertlerden meydana gelen cemiyetler de huzûrlu ve problemsiz olur. 

Bazı kelimelerin, lügavî/sözlük manalarının yanında, ıstılâhî/dîn dilinde bir terim/tabir olarak da manaları vardır. Tasavvuftaki "Makâmât-ı aşere (10 makâm)" deyiminin de özel manaları bulunmaktadır.

Tasavvuf büyükleri, tasavvufun gâyelerini gerçekleştirebilmek için "makâmât-ı aşere" denen on şeyi esâs almışlardır.

Bunlar:

1-"Tövbe/Tevbe": Günâh işledikten sonra pişmân olup, Allahü teâlâdan korkmak ve bir daha yapmamaya azmedip karâr vermek.

2-"Zühd": Dînde yasak olan şeylerden (harâmlardan ve mekrûhlardan) vicdânî olarak nefret etmek, onlardan yüz çevirmek ve harâma düşmek korkusuyla mübâhların da çoğunu terk etmek.

3- "Tevekkül": Bütün sebeplere yapışarak işlerini Hakk'a ısmarlamak.

4- "Kanâat": Nafakada yani yeme, içme, giyinme ve barınacak yerde zarûret miktarından çok istememek.

5- "Uzlet": Görünüşte insanlarla berâber olup kalple onlardan ayrılmak, Allahü teâlâ ile berâber olmak.

6- "Zikir": Kendini gafletten kurtarmak, yani Allahü teâlâyı anmak, hâtırlamak.

7- "Teveccüh": Bütün arzû ve isteklerinden sıyrılarak Allahü teâlâya yönelmek.

8- "Sabır": Nefsi, ibâdetleri, Allahü teâlânın beğendiği diğer işleri yapmaya, günâhlardan sakınmaya zorlamak, başa gelen belâ, musîbet ve sıkıntıları Allahü teâlâdan başkasına, kullara şikâyet etmemek.

9- "Murâkabe": Her yapılanı, her düşünüleni Allahü teâlânın bildiğini unutmamak, nefsi kontrol etmek, hesâba çekmek.

10- "Rızâ" ise, Allahü teâlâdan gelen her şeye boyun eğmek. Bu, tasavvufta son makâmdır.

Tasavvuf ilmi, kalbin kötü huylardan sıyrılarak, iyi huylar kazanmasını sağlar; fertleri rûhen olgunlaştırır. Rûhen olgunlaşan fertlerden meydana gelen cemiyetler de huzûrlu ve problemsiz olur. Tasavvuf büyükleri asırlardan beri, insanlara Allahü teâlânın ve Resûlünün emirlerini ve yasaklarını öğreterek, onları mânevî yönden terbiye etmişlerdir. Cemiyetler, hakîkî tasavvuf büyüklerinin sohbet ve nasîhatlerinden nasîblerini aldıklarında, en huzûrlu zamanlarını yaşamışlardır. Bunlardan mahrûm kaldıkları vakitlerde ise, huzûrsuzluklar baş göstermiştir...

Tasavvuf ilmi, Peygamberlikle başlar. Her Peygamber, ümmeti arasında Allahü teâlânın emir ve yasaklarını tatbîk ettiği gibi, sâhip oldukları yüksek vasıflarından ve hâllerinden ümmetlerinin seçkinlerini de faydalandırmışlar, feyzlerini onların kalplerine de akıtmışlardır. Böylece îmânın kalplere iyice yerleşip sinmesine, zâhirlerinin/bedenlerinin ise, Allahü teâlânın emirlerine uymakla süslenmesine vesîle olmuşlardır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.