''Acıklı başladığıma bakma muhterem efendim, erim...''

A -
A +
''Biliyor musun İbrahim efendim; ben eski Firdevs de değilim, aynaya bakıyorum, artık kendimi tanıyamıyorum!..''
 
 
İbrahim Hakkı hazretleri, biraz durdu, mektubu tekrar okumaya başladı:
Belki hasretlik olmasaydı bunları böyle anlayamazdım. Hani sık sık derdin ya; “VAKİ OLANDA HAYIR VARDIR” diye. Hep o dediklerin aklıma geliyor, teselli ediyorum nefsimi.
Biliyor musun İbrahim efendim; ben eski Firdevs de değilim, aynaya bakıyorum, artık kendimi tanıyamıyorum; sanki başka gözler, kaşlar, burun ve başka bir ağız takmışlar bana..
Firdevs’i, yaptıklarını yazmayacağım ama galiba, dün akşam mektubun geldiğinde, aklı başında değildi. Ve galiba Firdevs hiç yaşamadı. Galiba benim her şeyim sahte. Bir mazim yok. Galiba ben de asla var olmadım. Ölünce bu hayat, bu oda, bu ev, bu sokak, bu mahalle, Hasankale, Erzurum, Osmanlı, dünya, kâinat hepten bitecek… Benim, şimdiden hiçbir şeyim yok biliyor musun? 
Niçin?
Sen varsın ya!
Acıklı başladığıma bakma muhterem efendim, erim;
Kalbin hoş olsun. Seni ömür boyu beklemeye hazır Firdevs’in acizane hislerini, yine senden öğrendiği şekilde şiirle neticelendiriyor. İnşallah meramımı, maksadımı anlatabilmişimdir. Kusur Firdevs’ten, af ve hüsn-ü zan İbrahim Hakkı efendimden, canımdan, her şeyimden…
Okumaya doyamam ki,
Yar duâsı mektupların.
Faydasını sayamam ki,
Dert dermanım mektupların.
Onda irfan onda ilim,
İnsan okur olur âlim.
İpek halı, desen kilim.
Gül tarlası mektupların.
 
Akıl derya fikir büyük,
Hasretliğin boynuma yük.
Hem oturduk hem yürüdük.
Yol olası mektupların.
Mektuplar bana arkadaş,
Sadık yâren emin yoldaş.
Hemi sır, hemi de sırdaş,
Dost alâsı mektupların.
Garip Firdevs işim aşım,
Hakikate eğik başım.
Benim canım gönüldaşım,
Kalp aynası mektupların.
Şimdi Tillo’da olsaydım sana hizmet ederdim, yükünü hafifletirdim, komşularım olurdu, onlarla konuşur, gezerdim, kız çocuklarının okumalarına yardım ederdim. Büyük ve ulvi bir meşgalem olurdu. Bu sensizlik yemezdi beni, bu “yol beklemek” denilen kâbusu yaşamazdım. Biliyorum çare yok. Şimdi artık bunları yazmak boşuna ama yanında olsaydım; güzel keteler, su börekleri yiyecektin, tandırın üstünde pişirecektim taze taze, helvalar kavuracaktım tatlısından tuzlusuna, ondan güzel lavaşlar yapacaktım. Ya da siz burada olsaydınız. Aynı şeyleri, sevdiğin yemekleri yapardım.
Bir köyde olsaydık, küçük bir köycükte ama birlikte. Beraber çalışıp beraber yeseydik, birlikte içseydik kahvelerimizi. Sizin dizinize başımı koyup hayallere dalsaydım, elâ gözlerinizin içine baka baka uyusaydım ya da ebediyete kanat çırpsaydım…
Cenâb-ı Allah’a emanet olasın.
Helâlın Firdevs’ten…
…..
Çok mühim bir mektuptu gelen. Hocası İsmail Fakirullah hazretlerinden sonra en çok sevdiği hanımefendisi Firdevs’tendi her şeyden önce… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.