Lütfü Hoca:
- O kadar mı?
- Evet o kadar farklısın bugün, karayla ak gibi, kışla yaz, devle cüce gibi zıt!
- Sen hâlden anlarsın Durmuş Çavuş! Akşam namazından sonra eve gittiğimde avluda bir katlanmış defter yaprağı gördüm. Nedir diye merak edip açtım, baktım yazılanlara üzüldüm. Siz olsaydınız gülebilir miydiniz?
- Haklısın! Ama bu kesinlikle bir kendini bilmez cahil işi! Bu köyde herkesi tanırım, bir tanecik olsun size muhalefet edecek adam yok! Hepsine kefilim bu hususta.
- Ben de zaten ondan dolayı şaşkınım ya! Köyün yeri geldi muhtarı, yeri geldi bir işçisi, icap etti sıradan bir komşusu, en sonu da imamı oldum. Kaç senedir durmadım, yorulmadım hizmet ettim. Kimseden para pul, menfaat beklemedim. Allah muhafaza, keyfimi, rahatımı düşünmedim. Çocukla çocuk, büyükle büyük oldum, hepsine emr-i bil maruf yapmaktan bir adım geri atmadım. Sizlerle birlikte ağladım, birlikte güldüm. Var mı hilafım?
- Fazlası var, eksiği yok! Bu köyde herkes de aynen bu saydıklarını sayar. Hepimizin evine girdiğin gibi kalbine de girmeye muvaffak oldun ve bunları Allah rızası için yaptığından şüphemiz yok. Bu menfur meseleyi hiç kimseyle de paylaşma! Bu iki şeyden dolayı yazılmış olabilir: Biri Ahmed Ağanın kerimesini isteyen çoktu, siz gelin ettiniz, elbette kıskanan çıkmıştır. İkincisi yol meselesi.
- Yol mu?
- Evet köyün yolunu yapan mühendisler senin ağzının içine bakıyordu. Ne deseydin yapacaklardı. Nitekim oldu da.
- Anlamadım!
- Kötü Taşın kayalık dinamitle patlatılırken şu bizim kapı komşu Nureddin sana gelip demedi mi? “Hocam mühendis efendiler bizi dinlemez! Yolu, benim değirmenin bahçesinden geçirecekler. Muhtar, âzâlar da öyle istemiş. O kadar ağaç ziyan olacak. Oysa orası sel yatağı. Allah muhafaza, Hacıgil’in evlerinin gittiği sel gibi bir afat olsa buralarda yol-mol kalmaz! Değirmenin üstünden geçirseler, hem ağaçlarım kesilmeyecek, hem de yol selâmette olacak…” Makul isteğe “Sen de “Çok haklısın…” deyip mühendislere meseleyi açmış, yolun sağlam yerden geçmesine sebep olmuştun. İşte Nureddin Ağaya hasım olanlardan birisi de bu işe kalkışmış olabilir. Tam emin değilim de hani aklıma geldi. Bizde küçüklere kusur, kabahat; büyüklere de af yakışır.
- Zaten ben de intikam peşinde değilim Durmuş Çavuş, lakin nefsime sözüm geçmiyor!
- Onun üstesinden gelirsin evvel Allah!
- !!!
Bu ayaküstü sohbet daha rahatlamasına sebep olsa da kafasındaki sorular bitmiyordu. “Bir yolunu bulup ilk fırsatta buradan çıkmalıyım…” diye düşünmeye başlamıştı Lütfü Hoca…
***
Lütfü Hoca, gelinini bir an evvel evine getirmeye kararlıydı. Bunun için yaptığı planını harfiyen tatbik etti. Neredeyse düğünlerde yavaş yavaş unutulmaya yüz tutmuş ananelerimiz yaşatıldı. Kız ve erkek evinin önüne duâlar eşliğinde Türk bayrağı asılması ile başlayan düğün, damat ve arkadaşlarının damlarda el ele tutuşup ses sese vererek söyledikleri eski türkülerle devam etti...
DEVAMI YARIN