Çocuk, artık normal akranları gibi konuşmaya başlıyor...

A -
A +

"Nuran Hanım, Hacı Babalara gittiğinizde haberim olsun, ailecek teşekkür ziyaretine geleceğiz inşallah."

 

 

 

Çok kıymet verdiğim komşularımın sevinci bizleri de nihayetsiz sevindirmişti. Bir hafta sonra bir daha gelmiş, okutmuşlar, verilen suları içirmişler, denileni tam yapmışlar. Her gün çocuk daha iyiye doğru gidiyor, iki hafta sonra da normal akranları gibi konuşmaya başlıyor, elhamdülillah. Parayla, pulla yaptıramadıkları şeyi bedavaya hem de en kestirmeden yaptırmanın memnuniyeti duâ olarak bütün Karadayı ailesinin üzerine rahmet gibi yağıyordu. Sonra bir telefon aldım arkadaşımdan:

 

- Nuran Hanım, Hacı Babalara gittiğinizde haberim olsun, ailecek teşekkür ziyaretine geleceğiz inşallah. Bu da artık hakkımız, hayır diyemezsiniz herhâlde!

 

- Demeyiz, demeyiz! Nöbet bize geldiğinde haber veririm gelirsiniz.

 

- İnşallah!..

 

 Birbirimize hayır duâlar ederek telefonlarımızı kapattık. Hacı Babamlara gideceğimiz hafta başında en küçük kayınbiraderim Sedat Efendiden bir telefon geldi abisine: “Abi, Hacı Babamı ambulansla hastaneye götürüyorum haberiniz olsun…”

 

Bu beklenmedik haber karşısında şaşıran beyim, hiç beklemeden hastaneye koştu. On-onbeş gün yoğun bakımda kaldıktan sonra dünyaya veda etti. En son baktığı ve okuduğu hasta da benim can komşumun sevgili torunu olmuştu. Her şeyin bir nasip meselesi olduğunu daha iyi anladım…

 

 

 

Gelmişiz dünyaya, elde olmadan,

 

Elde olmadan da, gideriz bir gün.

 

Kimi elli, kimi atmış dolmadan,

 

Ecel gelir gelmez, ölürüz bir gün.

 

 

 

Dünya bir tarladır, eken biçecek,

 

Herkes bu diyardan, bir gün göçecek,

 

Ecel şerbetini, er geç içecek,

 

Ne ekmişsek onu biçeriz bir gün.

 

 

 

Boşa gün geçirme, nerede deden?

 

Hakikati öğren, henüz ölmeden!

 

Hakkı inkâr eden, ağlar gülmeden,

 

Haramı helâli biliriz bir gün.

 

 

 

Ey Hoca, sorarlar, günü gelince!

 

Adım atmış mısın, yerli yerince?

 

Amel defterinde inceden ince,

 

Tutulan hesabı, görürüz bir gün.

 

 

 

Küçük mahdumu Sedat, hastaneye götürülüşünü şöyle anlattı:

 

Her sabah işe giderken Marmara/1 A 18 blokun üçüncü katındaki sekiz numaralı daireye uğrar, Hacı Babacığımın mübarek elini öper kıymetli duâlarını alırdım. Öyle bir alışkanlıktı ki bir gün yapmasam kendimi suçlu, günümü bereketsiz, işlerimi dayanaksız bulur ve tek kelimeyle “huzursuz” olurdum.

 

O cumartesi sabahı da aynı hislerle hane-i saadetimize uğradım. Gayet keyiflice kata çıkıp zili çaldığımda Rahime Ablam açıverdi kapıyı. “Sedat gel içeri, kahvaltı yapalım…” dedi. Ben de kahvaltımı yaptığımı Hacı Babamın elini öpüp acele işe gideceğimi söyledim, nerede olduğunu sordum. O da “Hacı Babam niyeyse kahvaltı yapmak istemedi. Benim yarı kalmış bir hatmim var, odama geçiyorum, onu okuyup tamamlayacağım” dedi.

 

Arada sırada Hacı Babacığım “Uşaklar, aman terekemi terk etmeyin. Ben dalında yetişmiş, olgunlaşmış bir meyveyim, ya da kurumuş bir yaprak, ufak bir rüzgârla düşebilirim…” dese de pek sağlıklı olduğu için aklımıza kötü bir şey gelmiyordu. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.