Saçı, sakalı ağarmış, beli de iyice bükülmüştü...

A -
A +

Önce mahalleden ihtiyar bir teyze gelmişti elindeki yemek tepsisiyle. Sonra isminin Zehra Teyze olduğunu öğrendiğim bu garipler anasının çok iyiliğini görecektik. Hâlimizi görünce ihtiyaçlarımızı karşılayacak ne varsa evinden toplayıp getirecekti. Sonra diğer mahalleliler de yardımımıza koştu, muhabbet büyüyerek burada da zirve yaptı.

 

Bu yardımlaşma ve dayanışma sayesinde kendimizi toparlayabilmiş, ayaklarımız yere basmıştı. Başkasından yardım almaya alışkın olmadığımız için utanmıştı anacığım bu durumdan. Komşuların da ev geçindiren insanlar olduğunu her vakit dile getiren anacığım, kimine ikinci, kimine üçüncü boğaz olduğumuzu ilave ediyor, iyilikleri için minnettarlığını söylüyordu. Uzun müddet evimizde yemek yapılmadı.

 

Türkiye'nin şarkından garbına, diğer bir ifadeyle en doğusundan en batısına gelmiş ve buradaki insanlarla da kısa zamanda kaynaşmıştık. Bu kadar candan, bu kadar yakın insanlarla karşılaştığımız için hep şükreder dururdu anacığım. Anlayacağınız ailemizin korkuları çabuk dağılmış, durumdan pek memnun olmuştuk.

 

Bir ara babacığım Hocasını ziyarete gitti. Tabii çoktan emekli olmuş Düzce’ye yerleşmişti. Babamı karşısında görünce “O Lütfü Hoca! Sen hoş gelmişsin. Ben sana yirmi üç sene önce ne demiştim? 'Seni Yassıören köyüne imam verdim. Hadi çabuk gel…’ diye yalvarmıştım. Sen ne yaptın? Ancak bu kadar sene sonra duydun sesimi. En sonunda yine geldin dediğim yere. Hadi mübarek olsun…” deyip boynuna sarılmıştı…

 

                ***

 

Hacı Lütfü Hafız İstanbul’a gelişini anlatırken hocalarının himmet ve tasarrufunu hep yanında hissettiğini, onların duâlarının bereketiyle çok nimetlere kavuştuğunu anlatacak, onlara duâ edecekti bir ömür boyu.

 

 

 

Gönlünü ver içten bağlan hocana

 

O zaman Mevlâmız yâr olur sana.

 

Kalbin mânevi feyzlerle dolar da,

 

Yaptığın her işin kâr olur sana…

 

 

 

Samimiysen eğer bunlara uyar,

 

Altın olursun hem, yirmi dört ayar.

 

Küçüğünü sevip büyüğü sayar,

 

İnsanları üzmek âr olur sana…

 

 

 

Hoca ne zor ol, ne büyüklük tasla!

 

Kimseyi hor görme, incitme asla!

 

İbadetini tam yap hem ihlasla,

 

Yoksa iki cihan hâr olur sana…

 

                  ***

 

Köyden ayrılışın senesi tam dolmamıştı ki seksen üç depremi yaşandı. Narman, Horasan âdeta yerinden oynamıştı. Lütfü Hoca, duyar duymaz en kısa zamanda “geçmiş olsun” demek için köye gidecekti.

 

Geçen kısa zaman içinde memleket de Lütfü Hoca da çok değişmişti. Saçı, sakalı daha bir ağarmış, beli iyice bükülmüştü. O yakışıklı dik duran, servi boylu Hoca Efendi gitmiş, yerine yaşlı, pir-i fâni bir ihtiyar gelmişti sanki. Gelmişti ama o güzel memleketinin, güzel insanları arasındaki o hatıralarını hiç unutmamıştı.

 

Televizyonda gördüğü zelzele görüntülerden âdeta şoke olmuştu.

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.