Nalân'ın ölümünün üzerinden iki hafta geçmişti. Ahmet Fazıl Bey oğlunun acılı gününde hemen yanına koşmuş, ona sahip çıkmış, hemen tedavi altına aldırmıştı. Ağır bir depresyona girmişti Nazım. Doktor kontrolünde üç gün hastanede kalmış, ondan sonra Fazıl Beyin de ısrarlarıyla eve nakledilerek orada bakıma alınmıştı. Bu arada Fazıl Beyin yardımcısı Müfit Bey ise diğer işle ilgilenmiş, bebek için birisini tutup ayrı bir yerde kalmasını sağlamıştı. Bu arada çocukları olmayan bir aile bulunmuş, Nazım'ın imzası ve mahkeme kararıyla bebek aileye verilmişti. Bu zaman zarfında ne Safiye Hanım ne de Ahmet Fazıl Bey bir kere olsun bebeği görmemişlerdi. O minicik yavru hakkında Fazıl Beyin bildiği tek şey kız olduğuydu. O minicik varlık onlar için hiçbir şey ifade etmiyordu. Nazım ise kızına düşman olmuştu. Onun yüzünden çok sevdiği Nalân'ının öldüğünü düşünüyor ve yüzünü dahi görmek istemiyordu. O gün Ahmet Fazıl Bey fabrikadaki odasında otururken kapı çalınmıştı: - Girin! İçeriye dalan Müfit Bey gülümsedi: - Tamam efendim... Bebek işini hallettik. Dün mahkemeden karar çıkarttım ve aileye teslim ettim çocuğu. Ahmet Fazıl Bey düşünceli bir şekilde baktı yardımcısına: - Teşekkür ederim Müfit. Çocuğu alan aile hakkında hiçbir şey bilmek istemiyorum. Bu olay burada kapanacak. Bir daha hiç konuşulmayacak. - Baş üstüne efendim... ....... Ahmet Fazıl Bey sözlerini bitirdikten sonra bir yudum çay daha aldı. Suçlu bakışlarla süzdü Onur'u: - İşte bu hikâye böyle Onur. O günden sonra hiç kimse bu olaydan bahsetmedi. Ne Nazım kendine geldikten sonra bir kere bile sordu, ne de biz ağzımıza aldık. Onur kaşları çatılmış bir şekilde dinlemişti yaşlı adamı. Onun neler hissettiğini anlayabiliyordu. Ahmet Fazıl Bey yutkundu: - Şimdi ise rüyalarıma giriyor. Kâbuslar görüyorum. Bir yerlerde benim torunum olan bir kız yaşıyor. Ben onun ne olduğunu, kime benzediğini, nasıl yaşadığını bile bilmiyorum. Yaşlandıktan sonra daha duygusallaştım. Karım son nefesini verirken yüzüme baktı uzun uzun. Hiçbir şey söylemedi ama onun neler hissettiğini anlayabiliyordum. Arkasına yaslandı. Gözleri Boğazın mavi sularına daldı bir müddet. Sonra fısıldar gibi devam etti: - Ne oldu? Sanki oğluma daha güzel bir hayat mı verebildim? Annesinin ölümünden sonra yine benim istemediğim bir evlilik yaptı. Eşinden ayrılmış, dul bir hanımla evlendi. O kadının kızını kendi evladı gibi bağrına bastı. Biliyorum ki onun da yüreğinin derinliklerinde bir yerde o bebek var. Kimse o çocuktan bahsedemiyor ama herkesin birbirini suçladığı o kadar açık bir gerçek ki... Onur öne doğru eğildi: - Şimdi torununuzu bulmak mı istiyorsunuz Fazıl Bey? İrkildi yaşlı adam. Beyninin altına ittiği bu gerçeğin bir anda dillenmesinden rahatsız olmuş gibiydi. - Onu nerede bulurum ki? Nasıl bulurum ki?.. > DEVAMI YARIN