Salonda yapılan kahvaltıdan sonra Kaan üniformasını giyip sokak kapısına doğru yürüdü. Hacer de oğlunu geçirmek için kalkmıştı. Yavaşça fısıldadı oğluna: - Biraz alışveriş yaptım dün. Selma'yı bir gün getir de bir baksın aldıklarıma. Kaan güldü, annesinin yanağını okşadı: - Getiririm anne. Zaten o da seni özlemiş, gidelim deyip duruyordu. Hacer memnun olmuştu müstakbel gelininin kendisini özlemesinden: - Getir tabii, getirmiyorsun hiç. Ben de onu özlüyorum. Eksiği gediği nedir konuşalım, hazırlamak lazım yavaş yavaş, yaza ne kaldı şurada. Kaan gözlerini kıstı ve gülümseyerek baktı annesine: - Bakıyorum sen tarihi koymuşsun bile. Bizim haberimiz yok. Hacer bilmiş bilmiş salladı başını: - Yaz iyidir, iyidir, daha fazla uzatmaya gerek yok artık... Kaan ayakkabılarını giymişti. Eğilip öptü annesini. Sonra salona doğru döndü ve seslendi: - Ben gidiyorum, bir şey istiyor musunuz akşama? Münevver hanım göründü kapıda: - Güle güle oğlum, sağlıkla git gel inşallah, hiçbir şey istemiyoruz. Erken gel yeter. Kuru patlıcan dolması var bugün, ekşili... Kaan ağzını şapırdattı: - Gelmez miyim anneannem, erken geleceğim. Hacer oğlunun arkasından kapıyı kapattıktan sonra okuduğu duayı tamamlayana kadar girişte oyalandı. Yıllar önce bu kapıdan içeriye giren ürkek, çekingen, hayata ve insanlara karşı kuşkuyla bakan Hacer değildi artık. Kendisine kucak açan bu aileyi kendi canından, kanındanmış gibi benimsemiş, onları kendisine en yakın olarak gördüğü gibi kendisini de onlara en yakın görmüştü. Geçmişe ait hiçbir şey yoktu artık hayatında Sadece bazı geceler uykusu kaçıp da gözleri daldığı zaman düşündüğü Nalân ve Hakan'dan başka. Ölene kadar bir sızıydı iki yavrusu da. Zaman zaman Münevver Hanımla dertleşiyordu bu konuda. Yaşlı kadın ona hep rahatlatıcı şeyler söylemeye çalışıyor, onu teselli ediyordu. Bu iki yavrunun da kaybolmasında Hacer'in hiçbir suçu yoktu. Hacer arada bir: - Şimdiki aklım olsa Yaşar'ı kovardım evden, çocuklarıma sahip çıkardım... derdi. Ama bilmiyordu ki var olan bugünkü aklı değildi. Var olan dayanaktı, güvendi, kendine güven, yakınlarına güven, hayata güvendi. Hacer biliyordu ki bir sıcak yuvası vardı. Hikmet Kemal Beyin babacan yakınlığı, Münevver Hanımın şefkatli kucağı, Betül'ün sıcacık sevgisiydi Hacer'i akıllı düşündüren, doğru düşündüren ve düşündüğünü yaptırabilen. Hayat, tek başına ayakta durulması zor bir olguydu ama tek bir destek bile bu zorluğu yarı yarıya kaldırabilirdi. DEVAMI YARIN