Ceyda arkasına yaslandı. Bir müddet konuşmadan genç adamı süzdü. Sonra sakin bir sesle cevap verdi: - Ablam artık çıkamıyor. Babam senin varlığını öğrendi çünkü. Sanıyorum ablama annem ve babamı göndereceğim demişsin. Emre bu mevzudan sıkılmıştı ama belli etmemeye çalışıyordu: - Evet, dedim. Önümüzdeki ay buraya gelmek istiyorlardı, o zaman açıklayacağım onlara. Ama ben bu arada Seda'yla görüşmek isterim, eskiden bir şeyler yapıyor, çıkabiliyordunuz dışarıya. Şimdi sen de mi yardımcı olamıyorsun? Ceyda iki yana salladı kafasını: - Hayır... diye kesin bir cevap verdi düşünmeden. Dikkatle Emre'nin gözlerinin içine bakıyordu. Neden sonra gülümsedi müstehzi bir tavırla: - Bak, ablama yamuk yapma sakın. Mert ol. Neyse ne, kimse senin yakana yapışmadı. Kızın hayatında ilksin. O nedenle heyecanlı. Hayal kırıklığına uğramasını istemem. O sana gelip adam gibi bu işin nasıl olacağını anlattı. İşine gelmiyorsa söylemelisin, olmaz diyebilmelisin. Ama eğer oyalıyorsan onu bilemem. Gece yatağa yattığın zaman kendinle hesaplaşırken vicdan diye bir şeyin varsa seni ölene kadar rahat bırakmaz. Emre kaşlarını çattı: - Bu ne demek şimdi? Tehdit mi ediyorsunuz beni? - Yo, yo, yo! Hiç öyle bir şey etmiyorum. Sadece dürüst ol diyorum. Genç adam sinirlenmiş, gücenmiş gibi yaptı: - Ben dürüst değil miyim yani? Ha deyince evlenilmez ki!.. Annem babam gelince getireceğim dedim işte. Daha ne? Ceyda ayağa kalktı: - Tamam aslanım, bir şey değil dahası... Kararını verdiysen, bu işe aklın yattıysa saygı duyarım. Ama yalan söylüyor da oyalıyorsan onu bilemem, bunu bilmeni istedim. Haydi şimdilik hoşça kal... Sert ve kendinden emin adımlarla arkadaşlarının bulunduğu masaya yürüdü. Emre bir müddet onun ardından baktıktan sonra hesabı ödeyip kalktı masadan. Arkasına bile dönmeden çıkıp gitti kafeteryadan. O kapıdan çıkar çıkmaz Taner fırladı: - Tamam, iş başladı gençler. Ben yakın takibe gidiyorum şimdi. Hoşça kalın. Ceplerinizi açık tutun, her an takviye gerekebilir. Gülüşerek uğurladılar arkadaşlarını. Ceyda dalgındı. Emre iyi çocuktu, hoş çocuktu ama onda insanı rahatsız eden bir şey vardı sanki. Bunun ne olduğunu bulmak için düşünüyordu genç kız. Arkadaşlarından ayrılıp eve dönerken yol boyunca bu rahatsızlığın sebebini bulmaya çalıştı. Yakışıklı bir gençti, güler yüzlüydü, oldukça centilmendi. Ama bir eksik vardı!.. Evlerinin bahçe kapısını açıp merdivenleri çıktı yavaş adımlarla. Anahtarını çıkartıp kilide soktuğu an irkildi. Bulmuştu. Dudaklarını kısarak kendi kendine mırıldandı: - Bu adam insana hiç güven vermiyor. Sahtekârmış gibi bir his uyandırıyor insanda... *** Müzeyyen hanım akşam eve gelen kocasına bir bardak portakal suyu sıkıp getirdi: - Cavit, biraz soğuk almış gibisin, şunu iç hayatım. Cavit bey uzun boylu, ince yüzlü bir adamdı. Tıpkı Kaan gibi elmacık kemikleri çıkık ve onunki gibi dalgalı, siyah saçlıydı. Karısının ikramından hoşlanmış olacak ki gülümsedi memnuniyetle: - Ellerine sağlık karıcığım. Gerçekten üşütmüşüm, boğazım acıyor konuşurken. > DEVAMI YARIN