Hepsi zekî çocuklardı

A -
A +

Pelin gece odasında bir süre kitap okuduktan sonra cılız ışıklı gece lambasını söndürüp bir müddet daha pencerenin önünde oturarak dışarıyı seyretti. Odanın içi sıcacık olmuştu. Odun sobası içindeki odunların geçmesine rağmen hâlâ ısıtıyordu. Gözleri toprak yola takıldı. Karşıki evde oturan muhtarın bahçe duvarının yanındaki cılız sokak lambası sapsarı ışığıyla gizemli bir hava veriyordu toprak yola. Sol tarafı olduğu gibi açıklıktı. Köy meydanına ve okula da o taraftan gidiliyordu. Bugün okula gelen genç asteğmeni düşündü: "Ne kadar efendi bir gence benziyor! Yeni komutan geldiğini biliyordum ama görmemiştim. İstanbulluymuş... Hiç olmazsa konuşacak bir insan daha geldi..." Köylülerle arasının iyi olmasına rağmen çok doğal olarak yetiştiği kültür seviyesi farklıydı. Yine de çok yabancılık çekmemişti Pelin. Bunu irdelemeye kalktığı zaman: "Aynı milletin insanıyız. Eğitimlerimiz farklı olabilir ama özümüz aynı. Onlar benim şartlarımda benim gibi, ben onların şartlarında onlar gibi olurdum. Bu gocunacak, inkâr edilecek bir şey değil. Dahası gurur duyulacak bir şey!.." diye düşünüyordu. Eğer bu köyde birkaç sene daha kalırsa vaktini güzel kullanabilmesi şartıyla bu konuda bir kitap yazmayı düşünüyordu. Burada çok farklı âdetler öğrenmişti. Bunları herkese ulaştırmak, aynı topraklarda, aynı kanı taşıyan insanlar olarak birbirlerinin âdet ve geleneklerinden haberdar etmek istiyordu... Bir müddet daha oturdu pencerenin önünde. Dışarıda köyün başıboş köpekleri dolaşmaya başlamıştı. Köylüler beslerdi bu köpekleri. Hiç olmazsa kışın kurt indiği zaman faydaları oluyordu. Hepsi de iri yarı, neredeyse insan boyunda Kangal köpekleriydi. İlk geldiği zaman ürkmüştü Pelin hepsinden. Ama daha sonra hepsinin ne kadar insan canlısı ve sadık olduğunu görünce hepsiyle arkadaş olmuştu âdeta. Şimdi sokakta Pelin'i gördükleri zaman onun korumaları gibi okula kadar götürüyorlar, ayrılırken de kuyruk sallıyorlardı. Hepsini seviyordu Pelin. Hele talebeleri. Onlar için her türlü fedakârlığa hazırdı. Hepsi cin gibi, zekî çocuklardı. Onları elinden geldiğince iyi eğitmeye çalışıyor, var gücünü buna harcıyordu. On beş günde bir hafta sonları Arguvan'a iniyor, ailesine telefon ediyordu. Cep telefonu vardı ama bulunduğu köyden hiçbir yeri çekmiyordu. Köyde muhtarın ofisinde vardı telefon. Çok zorunlu olmadıkça kullanmak istemiyordu Pelin. Ailesini özlemişti. > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.