Turgay çıkartıldığı mahkemede kendini savunmaya, haklılığını karşısındaki hakime anlatmaya çabalamış; ama sonuç alamamıştı. Hakimden bayağı sert bir azar işitmişti üstelik. Kimse istemediği bir şey için zorlanamazdı. Eğer karısı kendisiyle birlikte olmak istemiyorsa bunun nedenlerini kendi tavırlarında araması en sağlıklısı olacaktı. Onu rahat bırakmak zorundaydı. Eğer ondan ayrılmak istemiyorduysa bunu zamanında düşünecekti. Zorbalıkla hiçbir şeyi halledemezdi. Bütün bu nasihatleri dinlerken için için yüreğindeki öfkeyle kavruluyordu Turgay. Bu kadar kolay kabullenmesi olacak iş değildi. Sonunda Alev'in avukatı yaklaşmama taleplerini de iletince bardağı taşıran damla olmuştu. Âdeta kızgın bir boğa gibi saldırmıştı: - Ne demek yaklaşmamak yahu? Nasıl böyle bir şey isteyebilirsiniz? Kim engel olacak yaklaşmama be adam? diye bağırmış, bunun üzerine hakim kendisine dönerek: - Otur yerine! Kanunlar ve bu devletin kolluk kuvvetleri engel olacak... Yaz kızım! Karar... Bu adam Alev Köker'in yakınına beş yüz metreden daha az bir mesafede asla yaklaşmayacaktır... Turgay'a döndü: - Şimdi seni serbest bırakacağım, mahkemen tutuksuz devam edecek. Ama şunu bil ki eğer bu karara karşı gelirsen tutuklatırım seni. Hapse girersin. Adam gibi geride dur ve davanın sonucunu bekle. Avukat hemen atılmıştı: - Boşanma davası açtık efendim zaten. Turgay boşanmak için mahkemeye başvurulduğunu da bu vesile ile öğrenmiş, iyice kendini kaybetmişti. Burnundan soluyordu. Büyük bir düşmanmış gibi öfke ve kin dolu gözlerle avukata bakıyor, ama hiçbir şey yapamamanın verdiği acziyetle kahroluyordu. Hakimin tok sesi duyuldu tekrar: - Mahkeme bitmiştir. Sen de aklını başına topla, adam gibi otur. Bir daha bu sebepten karşımda görmeyeyim seni. Biraz onurlu ol, istenmediğin yere ne diye ısrar ediyorsun, haydutluk yapıyorsun, öyle ev basmalar falan. Aklını başına al! Haydi bakayım... Karardan sonra gerekli işlemleri yapılan Turgay serbest kalmıştı. Bütün bir geceyi nezarethanede geçirmenin verdiği yorgunluktan çok gönül yorgunluğu yıpratmıştı genç adamı. Yaşananları bir türlü kabullenemiyordu. Avukat Selami Beyin arabasına bindiğini görüp koşarak gitti yanına: - Senden bunun hesabını soracağım avukat efendi. Selami Bey alaylı bir şekilde gülümsedi: - Ne dedi sana hakim? Aklını başına topla, haydi uzaklaş şimdi buradan!.. > DEVAMI YARIN