Şeref akşam üzeri çıkan rüzgârın etkisiyle biraz olsun serinleyen havayı içine çekerek ağır adımlarla ilerledi. Bütün gün nasıl yorulduğunu anlamıyor ancak mesai bittikten sonra günün yorgunluğu bedenine sabah saatlerinde ortalığı kaplayan sis gibi çöküyordu. Akşama kadar hükümet konağının içinde hiç durmadan dolaşıyordu. Sabahın sekizinden akşam altıya kadar hiç sandalye yüzü görmediği zamanlar oluyordu. Bugün de onlardan biriydi. On iki senedir çalışıyordu hükümet konağında hademe olarak. Kendisine hademe denilmesini pek sevmezdi. Onun için yaptığı işin sıfatı hizmet görevlisiydi. On iki sene önce rahmetli babacığının yakın bir arkadaşının gayretleriyle girebilmişti bu işe. Nasıl sevinmişti işin olurunu öğrendiği zaman. Kolay değildi öyle devlet kapısında maaşlı bir iş bulabilmek. Kendisiyle gururlanmış, dudaklarından mağrur bir tebessüm gün boyunca eksilmemişti. Esmer, ortadan biraz uzun, ince kemikli bir adamdı. Çukura kaçmış gibi duran gözlerinde her zaman dalgın bir ifade vardı. Mizaç olarak sakin yaratılışlı birisiydi. İnce dudakları sanki kalemle çizilmiş gibiydi. Avurtları çökük, saçları şakaklarından itibaren hafif dökülmüş, uzun yüzlü, sivri burunluydu. Konuştuğu zaman insanı etkileyen bir ses tonu vardı. Orta ikiye kadar okumuştu. Hem yaşının verdiği haylazlık duygusunun ağır basmasından hem de o zamanki şartlar yüzünden aile kararıyla ayrılmıştı okuldan. Zaten öyle ahım şahım bir talebe de değildi. Her zaman getirdiği karneler vasatın üzerine çıkamamıştı. Babası Saffet Bey inşaat kalfasıydı. Annesi Hidayet Hanım ise ev kadınıydı. Babadan kalma iki odalı evlerinde iki çocuklarıyla birlikte ite kaka bir hayat sürüyorlardı. Şeref'in ağabeyi Tahsin de babası gibi inşatta çalışıyordu. O da okumamıştı. Orta üçüncü sınıftan ayrılmıştı. On altı yaşındayken babasıyla aynı inşaatta çalışırken beşinci kattan düşmüş ve hayatını oracıkta kaybetmişti. Saffet Bey oğlunun ölümünden sonra toparlanamamıştı. Hep kendisini sorumlu tutmuştu bu elim kazadan. Ama sonunda bu acıya da alışılmıştı. Zavallı ana ve babanın yüreğinde yanan bir kor hiç sönmemişti ama hayat devam edip gitmişti... Şeref okulu bırakıp çalışmaya karar verdiği zaman Saffet Bey oğlunun inşaatlarda çalışmasına asla izin vermemişti. Bu yüzden bir bakkalın yanına çırak olarak girmişti Şeref. Askere gidene kadar orada çalıştı. Askerden sonra ise daha kalıcı, istikbali daha sağlam bir iş bulabilmek için bir sene kadar uğraştı. Bu arada aşağı mahalleden manav Salih'in kızı Sena'ya tutulmuştu. Gizli gizli onların evlerinin önüne gidiyor, saatlerce direğin altında sigara üzerine sigara içerek genç kızı görebilmeyi umut ederek bekliyordu. Sena da ilgisiz değildi Şeref'e karşı. > DEVAMI YARIN