Hasan genç kızın duygularını ele geçirdiğini anlayınca bu sömürüyü daha da arttırmaya karar verdi. - Göreceksin, bir köşede kıstırırlar bir gün. Kan davalı olduk sayılır artık. Bizim de kaderimiz buymuş işte.. Elif ağlamaya başlamıştı: - Tövbe de dedim sana Hasan. Hasan dudaklarını ısırdı: - Hiçbir şeye yanmam, olacağı neyse o olur ama sana kavuşamadım ya ona yanarım. Seninle olamadım ya... Elif iyice duygusallaşmıştı... Sesli sesli hıçkırıyordu artık. Sonunda dayanamadı: - Kaçır beni Hasan, o zaman kaçır beni... Hasan'ın gözleri parladı: - Kaçar mısın kız? Hakikaten kaçar mısın? Başını salladı Elif: - He ya, kaçarım Hasan. Sen istiyorsan eğer kaçarım. Hasan sevincinden uçuyordu. Ne diyeceğini bilemedi: - Hazır ol o zaman. Yarın gece... Yarın gece yarısı buraya geleceğim. Kaçalım, uzaklara gidelim. Kimse bulamaz bizi, baban da bulamaz. İstanbul'a gideriz, Ankara'ya gideriz. Çalışırım, her iş gelir elimden biliyorsun. Ben askerdeyken de sen oturursun, beklersin beni. Buluruz bir yolunu yöntemini. Hazırlan Elif'im oldu mu? Genç kız başını salladı "olur" anlamında. Sonra yemenisiyle gözlerini kuruladı: - Ben gireyim içeriye, şimdi anam çıkar, görmesin seni Hasan. Hasan elini tuttu sevdiği kızın: - Söz değil mi Elif'im, söz değil mi? Genç kız gülümsedi: - Söz Hasan'ım, söz... Koşarak içeri girdi kız. Hasan mutluluktan uçuyordu. Yıllardır ikna edememişti Elif'i kaçmak için. Mırıldandı kendi kendine: "İyi ki yaptın şu işi Hüseyin! Yoksa Elif'e nasıl kavuşacaktım ben!.." *** Olayın ertesi günü Davut dükkanını açmadı. Köylüler geçmiş olsun ziyareti için gelip gidiyordu evlerine. Zübeyde acısını bile yaşayamadan hizmet etmeye başlamıştı geçmiş olsuna gelen konuklara. Olayla ilgili her kafadan bir ses çıkıyordu. Bütün köylüler Ali Rıza'nın oğullarının etraflarına söyledikleri sözleri dolamışlardı dillerine. Hatta kahveci Ahmet işi iyice ilerletip başka yere göçmelerini önerdi Davut'a: - Bence pılını pırtını topla git buralardan Davut Ağa. Bu adamlar hem paralı hem de nüfuzlu adamlar. Ali Rıza öyle boş adam değilmiş. Davut kükredi Ahmet'e: - Davut Çelik ve sülalesinin kaçtığı görülmemiştir Ahmet. Haddini bil de konuş! Benim kimseyle bir alıp veremediğim yok. Canım var kendime ait. Onu nasıl koruyacağımı ben bilirim. Ahmet dudak büktü: - Ben senin iyiliğin için dedim Davut Ağa. Şimdi hedef Hasan! Hüseyin malum sır oldu, sırra kadem bastı. Aliye zaten kaçtı gitti. Kim bilir nerede, hangi uçurumda! Bu son sözleri manalı bir gülümseme ile söylemişti. Davut beyninin karıncalandığını fark etti. Oldum olası sevmezdi Ahmet'i. Kızgınlıkla başını çevirdi başka tarafa... > DEVAMI YARIN