Feryal hayretle kaşlarını kaldırdı: - Çok ilginç doğrusu. Suna saatine baktı: - Evet arkadaşlar, öğle tatili, bir an önce yemekhaneye gidelim çünkü kurt gibi acıktım ben. Feryal başını iki yana salladı: - Ben arkadan geleceğim demek ki, Kâzım beye gideyim, oradan da çocuklara bakayım bir kere. İlk defa benden ayrı evlerinden ayrı kalıyorlar. Ozan ağlamaklı oldu sabahleyin. Merak ediyorum. Suna atıldı: - Aaa, ben de gelirim ufaklıkların yanına, bayılırım çocuklara. Bizim bu Hakan'ın da bir kızı var, görsen ne şeker şey Allah'ım. Daha bir buçuk yaşında ama bilmişlerin bilmişi. Selda hanım pek bir cimcime... Hakan utanarak gülümsedi. Feryal ona döndü: - Allah bağışlasın Hakan. Çocuklar insana hayat veriyor... - Öyle Feryal. Evin neşesi kerata. Eşime başını kaşıyacak vakit bırakmıyor. - İnşallah görürüm onu da eşini de... Minnetle baktı iki çalışma arkadaşına da: - Sizlere bir kere daha teşekkür ederim, bana öyle sıcak, öyle samimi davrandınız ki... Kendimi hiç yabancı gibi hissetmedim. Ne kadar mutluyum sizin gibi dostlarım olduğu için. Huzur içindeyim. Sevgiyle baktılar Feryal'e her ikisi de. Suna omzunu okşadı genç kadının: - O senin kendi sıcaklığın güzelim. Kendi iyiliğin... Haydi ama öleceğim açlıktan. Feryal sen Kâzım beye uğra, oradan yemekhaneye gel, yemeğimizi yedikten sonra iner bakarız ufaklıklara. Başını salladı Feryal: - Peki abla, hemen geliyorum... Kâzım bey Feryal'in içeri girdiğini görünce gözlüklerini çıkartıp gülümsedi: - Buyurun Feryal hanım. Bazı sözleşmeler var, onlara imza vermeniz gerekiyor. Ayrıca bugün saat beşte, paydostan sonra hemen çıkmayın. Sizinle görüşmek isteyen birisi var! Feryal tedirgin bir şekilde baktı Kâzım beyin yüzüne. Kendisini görmek isteyen kim olabilirdi? - Affedersiniz, kim görüşmek istedi benimle? Kâzım bey eliyle önemli değil gibi bir işaret yaparak ekledi: - Akşam üzeri tanışacaksınız, şimdilik durmayın bu konunun üzerinde. Saat beşi çeyrek geçe odamda olun lütfen. Şimdilik bu kadar, çıkabilirsiniz. Feryal hiçbir şey anlamamıştı. Çaresiz odadan ayrıldı. Yemekhanede Suna'nın yanına geldiği zaman suratı hâlâ karmakarışıktı: - Neyin var Feryal? Kötü bir şey mi oldu? Diye sordu Suna. - Bilmiyorum Suna abla. Beni görmek isteyen biri varmış, saat beşi çeyrek geçe tekrar odasında olacağım. Anlamadım bu işi. Sordum kim diye, söylemedi. Akşam üzeri görürsünüz dedi. Acaba ayrıldığım eşimi mi tanıyorlar, yoksa eşimin babasını mı? Onların böyle zengin muhitlerle çok yakın ilişkileri vardır. Suna dikkatle dinliyordu onu, dudak büktü: - Yok canım, nereden öğrenecekler... Hem de daha ilk gün. O kadar da değil.. Hem onlar olsa ne olacak ki? Ne yapabilirler? Engel olacak halleri yok. Kanun var bu ülkede. Neden görmek istesinler ki seni burada? İstese gelir evinde görür. Haklıydı Suna hanım. Feryal iyice karmakarışık olmuştu. Hakan atıldı yan taraftan. Konuşmalarına kulak misafiri olmuş, meseleyi anlamıştı: - Biraz sabır, birkaç saat sonra ne olup bittiğini öğrenirsin nasıl olsa... Haydi yemeğinizi yiyin artık, türlü çok güzel olmuş... DEVAMI YARIN